1. | Kapak Cover Sayfa I (412 kere görüntülendi) |
2. | Danışma Kurulu Advisory Board Sayfalar II - IV (354 kere görüntülendi) |
3. | İçindekiler Contents Sayfalar V - VI (326 kere görüntülendi) |
DERLEME | |
4. | Nosisepsiyonun Monitörizasyonu Nociception Monitoring Hülya Bilgin, Seda Cansabuncudoi: 10.54875/jarss.2023.67799 Sayfalar 1 - 10 (1312 kere görüntülendi) Cerrahi sırasında oluşan doku hasarı ve enflamasyon ile indüklenen nosisepsiyon, hastaya genel anestezi uygulamanın birincil nedenidir. Genel anestezi sırasında, analjezikler otonomik ve somatik tepkileri, hipnotik ajanlar farkındalığı ve nöromüsküler bloker ajanlar da refleks hareketleri önler. Genel anestezinin etkilerinin dikkatle izlenmesi anesteziklerin gereğinden az veya fazla dozda verilmesinden kaçınmak ve dolayısıyla ilişkili komplikasyonları ve olumsuz etkileri önlemek için gereklidir. Genel olarak, opioidler gibi analjeziklerin intraoperatif uygulanmasına rehberlik etmek için hemodinamik parametreler kullanılmıştır, ancak hemodinamik parametreler standardize edilmemiştir ve her zaman net bir değerlendirme sağlayamaz. Uygun bir nosisepsiyon ve anti-nosisepsiyon dengesi sağlamak ve analjezik uygulamasını yönlendirmek için, anestezinin analjezi bileşenini objektif olarak izleyebilecek tekniklere giderek artan bir ilgi vardır. Bu derlemenin amacı klinik pratikte giderek daha çok kullanılan nosisepsiyon izleme teknikleri hakkında bilgiler aktarmaktır. |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
5. | Yoğun Bakımda Yatan COVID-19’lu Hastaların Tedavisinde Erken ve Geç Dönem Konvalesan Plazma Uygulamalarının Retrospektif Olarak Karşılaştırılması Comparison of Early and Late Administration of Convalescent Plasma for the Treatment of COVID-19 Patients Hospitalized in Intensive Care Unit Retrospectively Duygu Kayar Çalılı, Abdullah Ömer Atsal, Belgin Tunçtürk Akan, Handan Ankaralı, Canan Çam Gönen, Işıl Özkoçak Turandoi: 10.54875/jarss.2023.38233 Sayfalar 11 - 20 (456 kere görüntülendi) Amaç: Yoğun bakımda konvalesan plazma tedavisi alan Coronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19)’lu hastaları tedavi uygulanma zamanlarından yola çıkarak, kan grupları, laboratuvar değerleri ve sonlanım açısından karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmada yoğun bakımda 200 mL konvalesan plazma tedavisi almış hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Semptom başlangıcı göz önüne alınarak, erken tedavi grubu (≤ 7 gün) ve geç tedavi grubu (>7 gün) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların demografik özellikleri, kan grupları, komorbiditeleri, tedavileri, laboratuvar değerleri [tedavi öncesi (TÖ), tedavi sonrası 1. Gün (TS1), tedavi sonrası 3. Gün (TS3)] ve sonlanımları (mortalite) karşılaştırıldı. Bulgular: Belirlenen kriterleri karşılayan 152 hasta oldu. Erken (n=82) ve geç (n=70) tedavi grupları arasında demografik özellikler, komorbidite, tedaviler, mortalite, yoğun bakım yatış süreleri açısından fark tespit edilmedi. Laboratuvarda TÖ ve TS1’de, erken tedavi grubunda ferritin değeri geç tedavi grubuna göre daha yüksek bulundu (p=0,023, p=0,015). Geç tedavi grubunda, TS3’de C reaktif protein değeri, erken tedavi grubuna göre düşüktü (p=0,011). Tedavinin 1. günü ile 3. günü arasındaki değişim incelendiğinde ferritin ve fibrinojen değerlerindeki değişiminin geç tedavi grubunda erken tedavi grubuna göre daha fazla olduğu görüldü (p=0,014, p=0,049). Gruplar arasında, diğer laboratuvar değerlerinde farklılık saptanmadı. Erken ve geç dönem tedavi alanlar arasında sonlanım açısından fark bulunmadı. Sonuç: Çalışmamızda konvalesan plazma verilme zamanının sonlanım üzerine etkisinin olmadığını gördük. Laboratuvar sonuçlarında bulunan farklılığın kontrollü çalışmalar ile tekrar değerlendirilmesi gerektiği görüşündeyiz. |
6. | Yapay Zekâ ile Entegre Ultrasonografi Cihazı Kullanımının Periferik Sinir Bloğu Uygulamalarında Enjeksiyon Alanını Görüntülemeye Olan Etkisi The Effect of Using Ultrasonography Device Integrated with Artificial Intelligence on Imaging the Injection Area in Peripheral Nerve Block Applications Gökhan Erdem, Yasemin Ermiş, Derya Özkandoi: 10.54875/jarss.2023.24381 Sayfalar 21 - 27 (611 kere görüntülendi) Amaç: Yeni cihazlar ve yazılımlar, klinisyenlerin yükünü hafifletmek, zaman kayıplarını önlemek ve mesleki memnuniyetlerini artırmak gibi faydaları beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada periferik sinir bloğu uygulamalarında yapay zekâ entegre ultrasonografi (USG) kullanımının enjeksiyon bölgesinin görüntülenmesine etkisini ve klinisyenlerin bakış açısını sunmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmada yerel etik komite onayı sonrası T.C Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde çalışan gönüllü 40 Anesteziyoloji ve Reanimasyon doktoruna öncelikle konvansiyonel USG eşliğinde ve yapay zekâ entegre (Nerveblox) USG eşliğinde seçilmiş rejyonal blokları (infraklavikular ve pektoral/serratus plan bloğu-PECS) deneyimlemesi sağlanarak blok alanı görüntüleme süreleri kaydedildi. Sonra bu deneyimlerinden yola çıkılarak 14 maddeden oluşan basılı anket formları yöneltildi. Anestezi hekimlerinin belirlenmiş blok alanlarını görüntüleme sürelerine göre karşılaştırılmasında bağımsız örneklemler için t testi kullanılmış olup istatistiksel anlamlılık seviyesi p<0,001 olarak kabul edildi. Bulgular: Ankete katılan hekimlerin normal USG ve yapay zekâ destekli USG ile infraklavikular blok ve PECS blok referans alan bulma sürelerinin karşılaştırılmasında her iki blok uygulamasında da blok alanı görüntüleme sürelerinde yapay zekâ destekli USG kullanımı lehine anlamlı bir farklılık olduğu görüldü (p<0,001). Sonuç: Yapay zekâ algoritmalarının önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceği ve tanısal USG'nin en önemli bileşenlerinden biri olacağı çalışmamızda da gösterilmiştir. |
7. | Platelet ve Ortalama Platelet Hacim Kinetiklerinin Ventilatör İlişkili Pnömoni İçin Prognostik Önemi Prognostic Significance of Platelet and Mean Platelet Volume Kinetics for Ventilator-Associated Pneumonia Omur Ilban, Fatih Simsekdoi: 10.54875/jarss.2023.87059 Sayfalar 28 - 36 (612 kere görüntülendi) Amaç: Trombositler inflamasyon ve infeksiyon durumlarında hemostatik süreçle birlikte önemli rol oynar. Çalışmanın amacı trombosit sayısı (PC), ortalama trombosit hacmi (MPV) ve MPV/PC’nin ventilatör ilişkili pnömonili (VAP) hastalarda mortalite tahmini için prognostik etkinliğini değerlendirmektir. Yöntem: Toplam 150 VAP hastası, yoğun bakım ünitesi mortalitesine göre Survivors (n=98) ve Non-survivors (n=52) olarak iki gruba ayrıldı. Trombosit sayısı ve MPV, VAP’nin 1. ve 4. günlerinde değerlendirildi. Bulgular: Survivors grubundaki 30 (%31) hastada ve Non-survivors grubundaki 35 (%67) hastada trombositopeni vardı (her ikisi için p<0,05). Non-survivors grubunda 1. ve 4. günlerde MPV ve MPV/PC daha yüksek bulunurken, Survivors grubu daha yüksek PC seviyelerine sahipti (her ikisi için p<0,05). Trombosit sayısı, MPV ve MPV/PC’nin AUC seviyeleri 4. günde en yüksekti (sırasıyla, 0,68, 0,80, 0,73). 4. gün MPV ve MPV/PC ölçümlerinin prognostik değerleri benzerdi (p=0,17). Dördüncü gün PC’nin mortalite ile negatif ilişkili olduğu bulundu (düzeltilmiş risk oranı (aHR): 0,91, p=0,01). Dördüncü gün MPV ve MPV/PC değerleri mortalitenin bağımsız göstergeleriydi (aHR: 2,59, p<0,01 and aHR: 1,63, p=0,01). Dördüncü gün MPV’si <9,25 fL olan VAP hastalarının hayatta kalma olasılığı, ≥9,25 fL olanlardan anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,002, log-rank test). Sonuç: Trombositopeniye ek olarak MPV ve MPV/PC, olumsuz sonuçların yararlı göstergeleridir. Ortalama trombosit hacmi yanıtlarındaki değişiklikler, VAP hastaları için PC’den daha yararlı bir prognostik değerlendirme seçeneği olabilir. |
8. | Bir Üniversite Hastanesinin Cerrahi Kliniğinde Çalışan Doktorların Hasta Kan Yönetimine Yönelik Tutumları: Ankete Dayalı Bir Çalışma The Attitudes of Doctors Working in the Surgical Clinic of a University Hospital for Patient Blood Management: A Survey-Based Study Gamze Kucukosman, Bengu Gulhan Koksal, Hasan Ali Aydin, Alkim Gizem Yilmaz, Hilal Ayogludoi: 10.54875/jarss.2023.21043 Sayfalar 37 - 49 (462 kere görüntülendi) Amaç: Amacımız, bir üniversite hastanesi cerrahi kliniklerinde çalışan doktorların Hasta Kan Yönetimi (HKY) konusundaki tutumlarını değerlendirmektir. Yöntem: Bu kesitsel çalışma, yerel etik kurul izni alındıktan sonra Aralık 2019-Ocak 2020 tarihleri arasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapıldı. Anket verileri, 33 sorudan oluşan anket formlarının hastanemiz cerrahi kliniklerinde çalışan doktorlara elden dağıtılıp doldurulmasıyla elde edildi. Sorular; demografik verileri, HKY uygulamaları hakkındaki tutum ve davranışlarını içermektedir. Bulgular: Eksiksiz doldurulan 91 anket değerlendirildi. Katılımcıların %81’i araştırma görevlisi ve %30’u anestezistti. Katılımcıların %61,5’i HKY ve %91’i de preoperatif anemi (POA) ile perioperatif morbidite ve mortalite arasındaki ilişki hakkında bilgi sahibiydi. Katılımcıların %54’ünün de POA’yı rutin olarak tedavi ettiği saptandı. Katılımcıların %85’i elektif cerrahi öncesi aneminin tedavi edilmesi gerektiğini ve bu amaçla ameliyattan hemen önce eritrosit süspansiyonu (ES) (%67,5) transfüze ettiklerini belirttiler. Hemoglobin (Hb) değeri dışında ES transfüzyonu kararında en sık kullanılan parametre, kanama miktarı >1000 mL (%80) idi. İntraoperatif kan transfüzyonunu azaltmak için en sık yapılan uygulamanın POA’nın teşhisi ve düzeltilmesi (%85) olduğu saptanırken, katılımcıların yalnızca %27,5’inin normoterminin sağlanması ve transfüzyon kararında Hb eşik değeri için restriktif davranılması gerektiğini bildirdiler. Katılımcılara kardiyopulmoner hastalığı ve kanaması olmayan anemik bir hasta olmaları durumunda kendilerine nasıl davranılması gerektiği sorulduğunda; %69’unun ‘elektif cerrahi öncesi anemisinin tanınmasını ve tedavi edilmesini istedikleri’ görüldü. Katılımcıların sadece %22’si kurumlarında HKY konusunda yazılı bir protokolün olmadığının farkındaydı. Sonuç: Bulgularımız HKY kılavuzlarının benimsenmesinin teşvik edilmesi, bu programları uygulamak için daha fazla ivme kazandırılması gerektiğini ve bu alanda yapılacak başka çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir. |
9. | Propofol, Deksmedetomidin ve Medetomidinin Sıçanlarda Oosit Kümülüs Granulosa Hücreleri Üzerine Apoptotik Etkilerinin Araştırılması Investigation of Apoptotic Effect of Propofol, Dexmedetomidine and Medetomidine on Oocyte Cumulus Granulosa Cells in Rats Ayca Tas Tuna, Havva Kocayigit, Gurkan Demir, Ozcan Budak, Mehmet Suhha Bostanci, Huseyin Cakiroglu, Dudu Berrin Gunaydindoi: 10.54875/jarss.2023.88942 Sayfalar 50 - 54 (355 kere görüntülendi) Amaç: Oosit toplama işlemi sırasında kullanılan propofol, deksmedetomidin ve medetomidinin kümülüs hücreleri üzerindeki potansiyel apoptotik etkilerini rat ovulasyon indüksiyon modelinde değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Ovulasyon indüksiyon modeli oluşturulduktan sonra, sıçanlara Grup D’de deksmedetomidin, Grup P’de propofol, Grup M’de medetomidin verildi. Çalışma ilaçlarının uygulanmasından 10 dakika sonra oosit toplama işlemi yapıldı. Kaspaz-3 immunohistokimyasal değerlendirmede rastgele seçilen beş alanda boyanma düzeyi skorlandı ve en yüksek skora sahip alanlar belirlendi. Her bölüm için immünohistokimyasal boyama puanlaması, H-skoru adı verilen bir puanlama algoritması kullanılarak yapıldı. Bulgular: Kümülüs hücrelerinde kaspaz-3 ekspresyonu Grup D’de en düşük, Grup P’de en yüksek bulundu. Ortalama kaspaz-3 H-skoru Grup D’de Grup P ve M’ye göre daha düşüktü (p<0,001) ve Grup M’de Grup P’den daha düşük bulundu (p<0,001). Sonuç: Sonuçlarımız deksmedetomidin ve medetomidinin sıçan ovulasyon indüksiyon modelinde oosit kümülüs hücrelerinde kaspaz-3 aktivitesi açısından propofole göre daha az apoptotik etkisi olduğunu göstermektedir. |
10. | Ultrason Kılavuzlu ve Laparoskop Yardımlı Transversus Abdominis Plan Bloklarının Analjezik Etkinliklerinin Laparoskopik Kolesistektomilerde Karşılaştırılması: Randomize Prospektif Bir Çalışma Ultrasound-guided vs Laparoscopic-asisted Transversus Abdominis Plane Block for Laparoscopic Cholecystectomy: A Randomized Prospective Study Mehmet Sahap, Merve Sevim Artykov, Handan Gulec, Abdussamed Yalcin, Abdulkadir Butdoi: 10.54875/jarss.2023.79106 Sayfalar 55 - 61 (586 kere görüntülendi) Amaç: Çalışmamızda laparoskopik kolesistektomi yapılan hastalarda ağrı kontrolünü optimize etmek için laparoskop kılavuzlu Transversus Abdominis Düzlem bloğu (LAP-TAP) ile ultrason eşliğinde uygulanan Transversus Abdominis Düzlem bloğunun (USG-TAP) postoperatif analjezik etkinliğini karşılaştırmak istedik. Yöntem: Randomize kontrollü, prospektif, yapılan çalışmaya katılan 18-65 yaş, ASA I-III, 63 hasta 3 gruba ayrıldı. Grup USG-TAP’a postoperatif dönemde (n=21) USG eşliğinde TAP blok uygulandı. Grup LAP-TAP ’a (n=21) ise postoperatif laparoskopi yardımlı olarak TAP blok uygulandı. Kontrol grubuna (n=21) herhangi bir ek işlem uygulanmadı. Postoperatif dönemde Vizüel Analog Skala (VAS) skoru ve tramadol kullanımı ile ağrı değerlendirmesi yapıldı. Bulgular: Gruplar arası VAS'taki zamana bağlı değişiklik istatistiksel anlamlı düzeyde farklıydı (p=0,002). Zamana göre değişim USG-TAP ve LAP-TAP gruplarında benzer iken (p=0,221), kontrol grubundaki değişimin diğer iki gruptan anlamlı farklı olduğu görüldü (p<0,05). Sonuç: Çalışmanın sonucunda laparoskopik ve USG kılavuzluğunda yapılan TAP blokların analjezik etkinliği benzer bulunmuştur. |
11. | Trakeoözofageal Fistül/Özofageal Atrezili Yenidoğanlarda Anestezi Deneyimimiz: 65 Olgunun Retrospektif Analizi Our Experience of Anesthesia in Newborn with Tracheoesophageal Fistula/Esophageal Atresia: A Retrospective Analysis of 65 Cases Sibel Seçkin Pehlivan, Özlem Öz Gergin, Oğuz Kaan Şimşek, Recep Aksu, Adnan Bayram, Karamehmet Yıldızdoi: 10.54875/jarss.2023.68926 Sayfalar 62 - 70 (985 kere görüntülendi) Amaç: Trakeoözofageal fistül (TÖF) ve özofagus atrezisi (ÖA) olan yenidoğanların takibi, doğdukları andan itibaren özel ilgi ve bakım gerektirir. Anestezistler bu hastaların perioperatif takiplerinde, çoğu anlık gelişen birçok sorunla mücadele etmek durumundadır. Özellikle hastaların prognozunu belirleyen vital ve metabolik parametrelerin iyi yönetilmediği olgularda, komplikasyonlar ve mortalite artmaktadır. Bu retrospektif çalışmada amacımız, kliniğimizde takip ve tedavisi gerçekleştirilen olgulardan perioperatif veri kayıtları yeterli olan 65 hastanın anestezi yönetimini ve elde edilen bulguları güncel literatür bulguları eşliğinde sunmaktır. Yöntem: Bu çalışmada, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi ameliyathanesinde 2010-2021 tarihleri arasında, ÖA ve TÖF cerrahisi uygulanan 65 hastanın perioperatif yönetimi, retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Değerlendirilen 65 olgunun, 34’ü erkek, 31’i kız hastaydı. Ameliyata alınma zamanları, torakoskopik cerrahi uygulananlarda ortalama doğumdan sonraki 4. gün, açık cerrahi uygulananlarda ise 5. gün olarak tespit edildi. Kırk üç hastada kardiyak anomaliler mevcuttu. Cerrahi yaklaşım çoğunlukla (%72) torakotomiyle yapıldı. Torakoskopik cerrahi yapılan hastaların, yoğun bakımda entübe kalma ve yoğun bakımda takip süreleri ile hospitalizasyon süreleri daha kısaydı. Torakotomi ile opere olanlarda ise oral olarak beslenmeye torakoskopik cerrahi yapılanlara göre daha geç başlandığı tespit edildi. Sonuç: Çalışmamızda açık ve torakoskopik yöntemle cerrahi düzeltmeleri gerçekleştirilen olguların yer alması ve olguların tamamında kliniğimizde kabul gören kurumsal perioperatif anestezi protokolünün uygulanması, sonuçlarımızın güvenilirliğini artırmaktadır. Çalışmada, açık ya da torakoskopik yöntemle cerrahi düzeltme uygulanacak TÖF/ÖA hastalarının perioperatif anestezi yönetimi konusunda yazarların deneyimi sunulmuş, literatür bilgileri ile birlikte tartışılmıştır. |
12. | Gebelerde Ameliyat Masasına Verilen Eğim Derecelerinin Spinal Anestezi Öncesi Yapılan Ultrasonografik Ligamentum Flavum Ölçümlerine ve Blok Başarısına Etkisi The Effect of Operating Table Tilt on Ultrasonographic Ligamentum Flavum Measurements and Block Success Prior to Spinal Anesthesia in Pregnant Patients Feyza Çalışır, Bora Bilal, Gözen Öksüz, Mahmut Arslan, Gökçe Gişi, Cengizhan Yavuz, Hafize Öksüz, Adem Doğanerdoi: 10.54875/jarss.2023.89410 Sayfalar 71 - 77 (696 kere görüntülendi) Amaç: Gebelikte her sistemde ortaya çıkan maternal fizyolojik değişiklikler gibi vertebra anatomisinde de değişiklikler meydana gelir. Bu çalışmanın amacı, sezaryen nöraksiyel anestezisinde işlem öncesi ultrasonografi kullanılarak farklı vertebral seviyelerden alınan ölçümlerle nötr ve 10° lateral tilt pozisyonlarındaki gebelerin ligamentum flavum (LF) uzunluklarını ve LF’nin en uzun olduğu aralıktan yapılan spinal girişimlerin başarı oranlarını karşılaştırmaktır. Yöntem: Çalışma yerel etik kurul onayı sonrasında, spinal anestezi altında sezaryen planlanan, 50 gebe hasta ile gerçekleştirildi. Hasta ayağı aşağı sarkacak şekilde yan oturtuldu. Masanın eğim açısı 0° ve 10° iken L3-L4 ile L4-L5 seviyelerinden ölçümler yapıldı. Ligamentum flavum, cilt LF arası mesafe ve interlaminar aralık ölçüldü. Ardından LF’nin en uzun ölçüldüğü seviyede ve masa açısında spinal anestezi işlemi yapıldı. Bulgular: Masa eğimi 0° iken L3-L4 ve L4-L5 seviyelerindeki LF uzunlukları, 10° lateral eğim pozisyonundaki LF uzunlukları ile karşılaştırıldığında, 10°’de anlamlı artış izlendi (p=0.001, p=0,001). Çalışmada yer alan LF’nin en uzun olduğu açı ve aralıktan spinal anestezi uygulanması şartına göre; işlemlerin %54’ü L3-L4 seviyesi 10° lateral eğim pozisyonunda, %46’sı ise L4-L5 seviyesi 10° lateral eğim pozisyonuda gerçekleştirildi. Tüm işlemlerin yapıldığı 10° lateral eğim pozisyonunda, L3-L4 ve L4-L5 aralıkları arasında spinal anestezi girişim ve iğne yönlendirilmesi sayısı arasında fark olmadığı görüldü. Sonuç: Sonuç olarak, gebelerde nöraksiyel işlemlerde uygulama öncesinde vertebral ultrasonografi ve 10° lateral eğimden faydalanmak LF’nin en uzun olduğu aralığı kolayca saptama ve en az girişim sayısı ile başarılı nöraksiyel anestezi yapılmasını sağlayacaktır. |
13. | Pandemi Döneminde COVID Dışı Yoğun Bakımlardaki Postoperatif Hastaların Retrospektif Değerlendirilmesi Retrospective Evaluation of Postoperative Patients in Non-COVID Intensive Care Units During the Pandemic Period Yusuf Özgüner, Savaş Altınsoy, Mehmet Murat Sayın, Jülide Ergil, Derya Güzelkayadoi: 10.54875/jarss.2023.25349 Sayfalar 78 - 84 (350 kere görüntülendi) Amaç: Pandemi döneminde COVID-19 enfeksiyonu dışı nedenlerle olan hastaneye başvurular pandemi öncesi döneme göre azalmıştır. Çalışmamızda pandemi döneminde COVID-19 dışı yoğun bakım ünitesine yatmış postoperatif hastaların cerrahi (acil ve elektif) ve anestezi (genel ve rejyonal) tipinin, klinik ve demografik özelliklerinin, COVID-19 Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) durumunun, yatış sürelerinin ve mortalite oranlarının retrospektif olarak incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Mart 2021 ve Mart 2022 tarihleri arasında yatmış postoperatif yoğun bakım hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastalar acil opere edilmiş (Grup A) ve elektif opere edilmiş (Grup E) hastalar olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Hastalara ait; yaş, cinsiyet, yatış nedeni ve süresi, eşlik eden komorbiditeleri, COVID-19 PCR sonucu, Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II (APACHE) skoru, Glasgow koma skalası ve mortalite oranları kayıt edildi. Bulgular: Cinsiyet, APACHE II skoru, Glasgow koma skalası her iki grupta benzerdi. Ancak yaş, yatış süreleri, eşlik eden komorbiditeleri, COVID-19 PCR sonucu ve mortalite oranları arasında iki grup arasında fark vardı. Sonuç: Preoperatif dönemde elektif cerrahilerden alınan PCR testinin olumlu etkisi gözlenmiştir. Acil cerrahi geçiren hastalarda COVID-19 enfeksiyon riskinin daha fazla olduğunu ve bulaş riskinin yüksek olmasından dolayı bu hastalar için izolasyon yoğun bakım üniteleri ihtiyacı olduğunu düşünmekteyiz. |
14. | Geriatrik Cerrahi Hastalarında Kırılganlık İndeksi D Vitamini Yetersizliği ile İlişkilidir: Prospektif Gözlemsel Çalışma Frailty Index is Associated with Vitamin D Insufficiency in Geriatric Surgery Patients: A Prospective Observational Study Okkes Hakan Miniksar, Tevfik Honca, Aysegul Parlak Cikrikci, Ayse Yesim Gocmendoi: 10.54875/jarss.2023.92063 Sayfalar 85 - 92 (532 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada elektif cerrahi uygulanan geriatrik hastalarda D vitamini, kırılganlık ve postoperatif sonuçlar arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Yöntem: Bu prospektif gözlemsel çalışmaya, kalp dışı cerrahi geçirmiş toplam 90 yaşlı hasta dahil edildi. Hastalar kırılganlık indeksi (FI) skoruna göre “Kırılgan olmayan (FI 0), kırılganlık öncesi (FI 1–2) ve kırılgan (FI ≥3)” olarak sınıflandırıldı. Ayrıca hastalar serum D vitamini konsantrasyonuna göre “D vitamini yetersiz grup (n=41) ve D vitamini yeterli grup (n=49)” olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hastaların klinik özellikleri ve postoperatif sonuçları gruplar arasında karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 75,7 ± 7,6 yıl, yoğun bakım ünitesine kabul oranı %43,3 ve ameliyat sonrası 30 günlük mortalite oranı %21,1 idi. “D vitamini yetersizliği” grubunda yoğun bakıma yatış anlamlı olarak daha yüksekti (n=24’e karşı n=15, p=0,014). Ayrıca kırılgan hastalar “D vitamini yetersizliği” grubunda anlamlı olarak daha yüksekti (n=19’a karşı n=7, p=0,004). Kırılgan olmayan hastaların çoğu “D Vitamini yeterli” grubundaydı (n=18’e karşı n=9). Sonuç: Çalışmamızda D vitamini eksikliği olan hastalarda daha yüksek kırılganlık gözlemledik. Ayrıca D vitamini yetersizliği olan ve kırılgan hastalarda postoperatif yoğun bakıma yatış oranı daha yüksekti. Bulgularımız, postoperatif sonuçlarda kırılganlık ve D vitamini eksikliğinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. |
15. | Artroskopik Omuz Cerrahisi Sırasında İnterskalen Brakiyal Pleksus Bloğunun Analjezik ve Yan Etkilerinin Retrospektif Analizi A Retrospective Analysis of the Analgesic and Adverse Effects of Interscalene Brachial Plexus Block During Arthroscopic Shoulder Surgery Gokcen Emmez, Irfan Gungor, Tolga Tezer, Ulunay Kanatlidoi: 10.54875/jarss.2023.71473 Sayfalar 93 - 99 (404 kere görüntülendi) Amaç: İnterskalen blok (İSB), artroskopik omuz cerrahisinde anestezi ve perioperatif analjezi için kabul görmüş ve etkili bir yöntem hâline gelmiştir. Kombine İSB ve genel anestezi altında artroskopik omuz cerrahisi uygulanan bir hasta serisini retrospektif olarak değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: Başarı oranları, yan etkiler ve komplikasyonlar için Haziran 2007 - Ocak 2013 arasında İSB uygulanan 641 hastayı içeren retrospektif bir dosya incelemesi yapıldı. Bulgular: Genel başarılı blok oranı %96,5 ve ortalama postoperatif analjezi süresi 15,5 saatti. Hiçbir hastada İSB’ye bağlı kalıcı sinir hasarı görülmezken, karşılaşılan en önemli komplikasyon sadece 1 hastada görülen lokal anestezik ilişkili konvülsiyondu. Sonuç: Artroskopik omuz cerrahisi uygulanan hastalarda, düşük yan etki ve komplikasyon profili ile yüksek hasta memnuniyeti sağlayan ISB ve genel anestezi kombinasyonu önerilebilir. |
16. | İkinci Basamak Yoğun Bakım Ünitesinde COVID-19 Tanısı ile Takip Edilen Hastalarda Mortaliteye Etki Eden Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi: Tek Merkezli Retrospektif Çalışma Evaluation of Risk Factors Affecting Mortality in Patients with the Diagnosis of COVID-19 in the Secondary Intensive Care Unit: A Single Center Retrospective Study Selin Erel, Dilek Yenigün, Naciye Türk Özterlemezdoi: 10.54875/jarss.2023.98705 Sayfalar 100 - 107 (529 kere görüntülendi) Amaç: Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) pandemisinin erken dönemlerinde ikinci basamak yoğun bakım ünitelerine ait yayınlar sınırlı sayıdadır. Çalışmamızda ikinci basamak bir yoğun bakım ünitesinde yatan COVID-19 hastalarının verilerinin retrospektif olarak değerlendirerek mortalite oranını hesaplamak ve mortaliteye etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Ocak 2020-Temmuz 2021 tarihleri arasında ikinci basamak COVID-19 yoğun bakım ünitesinde takip edilen 18 yaş ve üzeri, revers transkriptaz-polimeraz zincir reaksiyonu pozitif olan hastaların dosyaları ve hastane bilgi sistemindeki kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, laboratuvar parametreleri, Sequential Organ Failure Assessment (SOFA) ve Acute Physiology and Chronic Health Evaluation II (APACHE II) skorları ve klinik verileri kaydedildi. Yaşayan ve ölen hastaların verileri karşılaştırıldı. Risk faktörü olan veriler için regresyon analizi yapıldı. Bulgular: Toplam 227 hastanın arşiv kayıtları incelendi. Tüm nedenlere bağlı mortalite oranı %53,3, yoğun bakımda yatış süresinin ortancası 5 olarak bulundu. Yaşayan ve ölen hasta grupları arasında yaş (p<0,001), invaviz mekanik ventilasyon ihtiyacı (p<0,001), yatış satürasyonu (p=0,016), ferritin (p<0,001), D-Dimer p(<0,001), APACHE II (p<0,001) ve SOFA (p<0,001) skorları arasında anlamlı fark görüldü. Sonuç: COVID-19 pandemisinin başlangıcında artmış hasta ve iş yükü nedeniyle başta ikinci basamak yoğun bakımlar olmak üzere tüm yoğun bakım ünitelerinde hasta takibi zor şartlar altında yapılmıştır. Bu dönemde ikinci basamak yoğun bakım ünitelerinde mortaliteyi tahmin etmede kullanılabilecek kolay ulaşılabilen biyobelirteçlerin hastaların tedavi ve sevk süreçlerinin planlanmasında rol oynayabileceğini ve imkânların daha verimli kullanılarak hasta sonuçlarına olumlu etkileri olabileceğini düşünmekteyiz. |