ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 33 (2)
Cilt: 33  Sayı: 2 - 2025
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (34 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (38 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfa V (27 kere görüntülendi)

DERLEME
4. 
Pediyatrik Rejyonal Anestezide Güncel Yaklaşımlar
Current Approaches in Pediatric Regional Anesthesia
Ozge Ozen, Fatma Saricaoglu
doi: 10.54875/jarss.2025.69320  Sayfalar 83 - 93 (47 kere görüntülendi)
Ultrason teknolojisinin kullanıma girmesi pediyatrik rejyonal anestezide devrim yaratmış ve perioperatif ağrı yönetiminde daha fazla hassasiyet ve güvenlik sunmuştur. Bu derlemede, pediyatrik fizyolojiye göre uyarlanmış lokal anesteziklerin kullanımı ve blok süresinin uzatılması ve analjezinin optimize edilmesinde yardımcı maddelerin rolü de dahil olmak üzere modern teknikler incelenmektedir. Rejyonal anestezinin genel anesteziye göre avantajları, özellikle opioidle ilişkili yan etkilerin en aza indirilmesi ve gelişmiş iyileşme protokollerinin desteklenmesi vurgulanmaktadır. Ultrason kılavuzluğunda periferik sinir bloğu ve interfasiyal düzlem blokları gibi temel teknikler tartışılmakta ve bunların minimal komplikasyonlarla uzun süreli analjezi sağlamadaki etkinlikleri vurgulanmaktadır. Uzun süreli analjezi için kateter tabanlı teknikler ve bunlarla ilişkili riskler de tartışılmaktadır. Bu tekniklerin kapsamlı verilerle desteklenen güvenlik profili, modern pediyatrik anestezi uygulamasındaki merkezi rollerinin altını çizmektedir. Bu derleme, sonuçları iyileştirmek ve komplikasyonları azaltmak için bireyselleştirilmiş, ultrason kılavuzluğunda prosedürleri savunmaktadır. Ayrıca, pediyatrik araştırmalardaki boşluklara dikkat çekmekte ve bu hassas popülasyon için kanıta dayalı protokoller geliştirmek üzere gelecekte yapılacak çalışmalar için çağrıda bulunmaktadır. Bu derleme, pediyatrik rejyonal anestezi ve pediyatrik popülasyonda yaygın olarak kullanılan periferik sinir bloklarına yönelik güncel yaklaşımlara odaklanmayı amaçlamıştır.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
5. 
Uzaktan Eğitim Alan Tıp Öğrencilerinin Temel Yaşam Desteği Bilgi ve Becerilerinin Geliştirilmesinde Yüz Yüze Uygulamalı Eğitimin Etkinliği
Effectiveness of Face-to-Face Applied Training in Improving Basic Life Support Knowledge and Skills of Distance-Educated Medical Students
Fatma Celik, Recai Dagli, Hatice Nur Lale, Ahmet Aksu, Gulsum Altuntas, Aysun Yildiz Altun, Sibel Ozcan, Esef Bolat, Ismail Demirel
doi: 10.54875/jarss.2025.50465  Sayfalar 94 - 103 (36 kere görüntülendi)
Amaç: Temel Yaşam Desteği (TYD) eğitimi tıp eğitiminin vazgeçilmez bir unsurudur. Günümüzde klasik yüz yüze eğitimin yanı sıra online eğitim de tıp eğitiminin birçok alanında kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde yaşanan deprem felaketi nedeniyle tıp fakültesi öğrencileri TYD eğitimini sadece online olarak almışlardır.
Bu çalışmanın birincil amacı online TYD eğitimi alan tıp fakültesi öğrencilerinin yüz yüze pratik TYD eğitimi ile bilgi ve becerilerini nasıl geliştirdiklerini araştırmaktır. İkincil amacımız ise uzaktan eğitim alan öğrencilerin TYD bilgi ve becerilerinin yeterliliğini değerlendirmektir.
Yöntem: Bu prospektif kesitsel çalışmada, online TYD eğitimi alan tıp öğrencilerine yüz yüze eğitimden önce ve üç hafta sonra 14 soru içeren bir anket uygulanmıştır. Temel yaşam desteği beceri düzeyleri, eğitimden önce ve sonra iki gözlemci tarafından, sürekli görsel ve işitsel geri bildirimli eğitim mankenleri kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya iki yüz on bir öğrenci katılmış, ancak katılım kriterlerini karşılayan 185 öğrencinin verileri analiz edilmiştir. Yüz yüze eğitimden sonra, TYD bilgi düzeyleri ve performansları önemli ölçüde artmıştır (p<0,001). Eğitim sonrasında, öncesine kıyasla, kardiyopulmoner resüsitasyon için karar verme süresi öğrencilerin %97,8’inde (n=181) 45 saniyeden 32 saniyeye kısalmıştır (p<0,001).
Sonuç: Online eğitim, TYD bilgi ve becerilerinin edinilmesinde tek başına yetersiz kalmaktadır. Manken ile yüz yüze eğitim, öğrencilerin bilgi ve beceri düzeylerini önemli ölçüde artırmaktadır.

6. 
Kalça Protezlerinde Hasta Kan Yönetimi: Gözlemsel, Retrospektif Bir Kohort Çalışması
Patient Blood Management in Hip Replacements: An Observational Retrospective Cohort Study
Yonca Ozvardar Pekcan, Bahattin Tuncali, Suleyman Sukru Arac
doi: 10.54875/jarss.2025.28190  Sayfalar 104 - 110 (28 kere görüntülendi)
Amaç: Aynı deneyimli cerrah tarafından kalça protezi ameliyatı yapılan hastalarda hasta kan yönetimi stratejilerinin uygulanmasının ardından peroperatif kan transfüzyon oranlarını ve etkilerini restospektif olarak değerlendirmek.
Yöntem: Hastalar, hasta kan yönetimi stratejilerinin uygulanma tarihi öncesi ve sonrası olmak üzere iki gruba ayrıldı. Aynı cerrah tarafında kalça operasyonu uygulanan, yaşları 18-90 arasında olan, Amerikan Anestezistler Derneği Fiziksel Durum Sınıflaması ≤3, trombosit sayısı >100 K μL-1 olan, hematolojik hastalık öyküsü olmayan, antikoagülan kullanmayan veya önerilen süre öncesi tedaviyi bırakan hastalar çalışmaya dahil edildi. İntraoperatif dönemde orta derecede hipotansif anestezi, bölgesel anestezi ve derin sedasyon yöntemleri, intravenöz sıvı tedavisinin kanama miktarına ve sıvı açığına göre ayarlanması ve operasyon sırasında intravenöz sıvıların, kanın ve hastanın ısıtılması, operasyona bağlı kanamanın takibi sağlandı. Aspiratördeki kanama miktarı 1000 mL üzerine çıktığında, kanama harici sebepler ekarte edildikten sonra hastanın ortalama kan basıncı giriş değerinin %20 altına düştüğünde, tamponlardaki veya ameliyat yeri etrafındaki kanama miktarı arttığında cerrahla beraber karar verilerek kan transfüzyonu uygulandı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 552 hasta dahil edildi. Total kalça protezi yapılan hastalarda hasta kan yönetimi stratejilerinin uygulanmasından önceki dönemde eritrosit transfüzyon oranı anlamlı olarak yüksekti (p=0,017). Transfüzyon oranı yüksek olan hastalar daha yaşlı ve vücut kütle indeksi daha düşüktü (p<0,001).
Sonuç: Sonuç olarak, bu çalışma total kalça artroplastisinde hasta kan yönetimi stratejileri kullanılarak transfüzyon oranlarının ve buna bağlı komplikasyonların azaltılabileceğini göstermiştir. Ek olarak ileri yaş, kadın cinsiyet, düşük vücut kitle indeksi ve koroner arter hastalığı hastalarına daha fazla eritrosit transfüzyonu uygulandığı saptandı.

7. 
Bir Onkoloji Dal Hastanesinde Ağrı Bölümüne Danışılan Solid ve Hematolojik Maligniteli Hastaların Değerlendirilmesi
Evaluation of Patients with Solid and Hematological Malignancies Referred to the Pain Department in an Oncology Branch Hospital
Hamit Goksu
doi: 10.54875/jarss.2025.88156  Sayfalar 111 - 118 (29 kere görüntülendi)
Amaç: Ağrı bölümüne yönlendirilen solid ve hematolojik kanserli hastalarda ağrı ve ağrı ile ilişkili klinik faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmaya kanser ağrısı nedeniyle ağrı bölümüne yönlendirilen hastalar dahil edildi. Demografik ve klinik özellikler, ağrı tipi, görsel analog skala (VAS) skorları ve 6 aylık sağkalım verileri değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların medyan VAS skoru 7,0 idi. Solid ve hematolojik maligniteler arasında VAS skoru anlamlı farklılık göstermemiştir (p=0,149). Hastaların yaklaşık %90’ında Dünya Sağlık Örgütü analjezik basamakları 2 veya 3 idi. Hematolojik malignitelerde WHO analjezik merdiven-1’deki hastaların oranı daha yüksekti (p=0,012). Kullanılan medyan analjezik sayısı solid ve hematolojik maligniteler arasında benzerdi (p=0,556). Solid kanser grubunda VAS skorları 6 aylık mortalite ile zayıf korelasyon göstermiştir (Rho=.322, p<0,01). Hematolojik kanser grubunda, kanser evresi ile VAS skoru arasında orta derecede pozitif korelasyon bulunmuştur (Rho=.625, p<0,01). Solid tümör grubunda, VAS skorları karışık ağrı grubunda nosiseptif ağrı grubuna göre daha yüksekti. (p=0,013). Hematolojik malignitelerde, VAS skorları karışık ağrısı olan hastalarda sadece nöropatik ağrısı veya sadece nosiseptif ağrısı olan hastalara göre daha yüksekti.
Sonuç: Kanser ağrısında ağrı yönetimi, ağrıya neden olabilecek kanser tedavilerinin değerlendirilmesini, opioid olmayan ajanların dikkate alınmasını ve nöropatik ağrı varlığının değerlendirilmesini içermelidir.

8. 
Yüksek Riskli Hastalarda Alt Ekstremite Ameliyatlarında Ultrason Kılavuzluğunda Parasakral İskial Düzlem Bloğu – İki İğne Yerleştirme Bölgesinin Karşılaştırılması
Ultrasound-Guided Parasacral Ischial Plane Block for Lower Limb Surgeries in High-Risk Patients – Comparison of Two Sites of Needle Placement
Khaja Mohideen Sherfudeen, Sree Kumar E J, Indupriyadarshini Jayapal, Nirmalkumar Sankarlal, Sivagurunathan Jawahar, Senthil Kumar Kaliannan
doi: 10.54875/jarss.2025.45403  Sayfalar 119 - 124 (38 kere görüntülendi)
Amaç: Parasakral İskiyal Plan (PIP) bloğu, sakral pleksusa (SP) yönelik daha yeni bir ultrason kılavuzluğunda fasyal plan yaklaşımıdır. Parasakral iskial plan bloğunda, iğne, lokal anesteziği enjekte etmek için iskiyumun posteromedial yüzeyine doğru hedeflenerek girilir. Çalışmalar, PIP bloğunun motor bloğu olmadan veya kısmi motor bloğu ile iyi bir duyusal blok ürettiğini göstermiştir. İskiyumun posteromedial yüzeyinin sonuna doğru iğne ucunda küçük bir değişiklik yapmanın iyi bir motor blok oluşturduğunu bulduk. Bu nedenle, PIP bloğunda iğne ucunun iki farklı yerleştirildiği bölgenin blok özelliklerini karşılaştırdık.
Yöntem: Alt ekstremite cerrahisi planlanan, 30 - 80 yaş aralığında, ASA 3-4 olan otuz hasta çalışmaya dahil edildi. İğne ucu yerleşimine göre rastgele iki gruba ayrıldılar. Grup 1 - iskiyumun posteromedial yüzeyinin sonu ve Grup 2 - iskiyumun posteromedial yüzeyi. Ultrason rehberliğinde PIP bloğu, iğne ucu yerleşimi gruba göre olacak şekilde %0,5 ropivakain ile verildi. Duyusal blok başlangıcı, motor blok ve motor blok derecesi karşılaştırıldı.
Bulgular: Grup 1’de daha kısa duyusal ve motor blok başlangıç süresi vardı (p<0,001). Grup 1’deki on üç hastada tam motor blok vardı, Grup 2’deki hiçbir hastada ise 30. dakikada tam motor blok yoktu (p<0,001).
Sonuç: İğne ucunu iskiyumun posteromedial yüzeyinin kenarına doğru hareket ettirmede küçük bir değişiklik daha iyi blok özellikleri üretir.

9. 
Anestezi Hekiminin Eşlik Ettiği Hastane İçi Erişkin Hasta Transportlarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Intra-Hospital Adult Patient Transports Accompanied by Anesthesiologists
Fatih Mehmet Sürmen, Ahmet Kemalettin Koltka, Ayşen Sürmen
doi: 10.54875/jarss.2025.76093  Sayfalar 125 - 133 (30 kere görüntülendi)
Amaç: Ameliyat olan yüksek riskli hastalar yoğun bakım ünitesine (YBÜ), YBÜ’de yatan kritik hastalarsa tanı ve tedavi amacıyla radyoloji birimine veya ameliyathanelere transport edilirler. Kritik hastaların hastane içi transportunda (HİT) %40-60 sıklığında komplikasyon bildirilmiştir. Bu çalışmada anestezi hekimi eşliğinde yapılan erişkin kritik hasta transportlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu kesitsel çalışmada, 6 aylık veri toplama sürecinde anestezi hekiminin eşlik ettiği hastane içi transport edilen 18 yaş üstü tüm hastalara ulaşılmaya çalışılmıştır.
Bulgular: Transportu değerlendirilen hasta sayısı 526’dır. Hastaların yaşları 18 ile 93 arasında değişmekte olup ortalama yaş 58,8 ± 16,1’dir. Hastaların %54’ünde kardiyovasküler sistem komplikasyonu ve %35’inde solunum komplikasyonu görülmüştür. Transport süresinin 11 dakika ve üstü olması hipotansiyon açısından daha riskli bulunmuştur (p=0,015). Kıdemli asistanların yaptığı transportlarda daha fazla hipotansiyon geliştiği görülürken (p=0,04), entübe hastalarda ve kıdemi daha az olan asistanların yaptığı transportlarda hipertansiyonun daha fazla geliştiği görülmüştür (p=0,004, p=0,029). Ekipman kaynaklı sorunlar transportların %21,5’inde gerçekleşmiştir. Ekipman ile ilgili sorunların; nöbet koşullarında yapılan transportlarda (p=0,032) ve 11 dakikadan uzun süren transportlarda (p=0,009) daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Transportların %42’sinin sorunsuz, %40’ının minör sorunla, %17’sinin majör sorunla gerçekleştirildiği, %1’inin ise majör sorunlar nedeniyle gerçekleştirilemediği gözlenmiştir.
Sonuç: Kardiyovasküler, solunum ve ekipmanla ilgili komplikasyonlar yüksek sıklıkta gözükmektedir. Kardiyovasküler komplikasyonların yüksek olması nedeni ile transport için uygun sedoanaljezi protokolleri geliştirilmeli, ekipmana ait sorunları azaltmak için kontrol listelerinin kullanımı yaygınlaştırılmalı ve transportu gerçekleştirecek ekibe yönelik eğitimler uygulanmalıdır.

10. 
Spinal Epidural Anestezi Altında Yapılan Dilate Kardiyomiyopatili Hastalarda Böbrek Nakli - Retrospektif Bir Çalışma
Renal Transplantation in Patients with Dilated Cardiomyopathy Done Under Spinal Epidural Anesthesia - A Retrospective Study
Khaja Mohideen Sherfudeen, Senthilkumar Kaliannan, Nirmalkumar Sankarlal, Indupriyadarshini Jayapal, Sree Kumar E J, Sasikumar Palanivel, Sivagurunathan Jawahar, Mohamedeliyas Noormohamed
doi: 10.54875/jarss.2025.90277  Sayfalar 134 - 141 (29 kere görüntülendi)
Amaç: Renal transplantasyonu (RT), dilate kardiyomiyopatisi (DKM) olan son dönem böbrek hastalığı hastalarında sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunda belirgin bir iyileşme ile ilişkilidir. Son dönem böbrek hastalığı ve DKM’ye bağlı anormal fizyoloji, cerrahi sırasında artmış kardiyovasküler risk oluşturur. Bu retrospektif çalışmada, DCM’li hastalarda kombine spinal epidural (KSE) altında yapılan RT’nin anestezi yönetimini ve sonucunu tartışıyoruz.
Yöntem: Bu retrospektif gözlemsel çalışma, KSE altında RT uygulanan 17 DCM hastasının elektronik veritabanını analiz ederek yapıldı. Demografi, böbrek hastalığının süresi, ilişkili komorbiditeler, ekokardiyografik bulgular, ilaçlar ve postoperatif sonuç gibi veriler incelendi.
Bulgular: En sık görülen perioperatif komplikasyon hipotansiyondu (intraoperatif - %88,23, postoperatif - %76,74). İdrar çıkışı tüm hastalarda reperfüzyon sırasında hemen gerçekleşti. Ameliyat sonrası iki hastada (%12) iskemik elektrokardiyogram değişiklikleri gelişti ve bir hastada (%6) plevra tapping oldu. Hastaların hiçbiri taburcu olana kadar akut tübüler nekroz veya diyaliz gereksinimi yaşamadı. Hiçbir hastada majör kardiyak veya solunum komplikasyonu gözlenmedi.
Sonuç: Kombine spinal epidural yaklaşımını kullanarak düşük ejeksiyon fraksiyonu olan bireylerde gerçekleştirdiğimiz başarılı renal transplantımız, bu hastalarda kardiyovasküler risk stratifikasyonu zorlu bir görev olabildiği için perioperatif karar verme sürecinde yardımcı olabilir.

11. 
Ratlarda Oluşturulan Global Serebral İskemi Reperfüzyon Modelinde Memantin Uygulamasının Oluşan Beyin Hasarı Üzerindeki Etkileri
Effects of Memantine on Brain Injury in Global Cerebral Ischemia Reperfusion Model in Rats
Gül Meral Kocabeyoğlu, Mustafa Kavutçu, Hasan Kutluk Pampal
doi: 10.54875/jarss.2025.30643  Sayfalar 142 - 147 (36 kere görüntülendi)
Amaç: Kardiyak arrest ve majör damar cerrahileri sırasında serebral kan akımının kesintiye uğramasıyla global serebral iskemi oluşmaktadır. Global serebral iskemide oluşan beyin hasarı, iskemi ve reperfüzyona ikincil; N-metil-D-aspartat (NMDA) reseptör aktivasyonu, hücre içi Ca⁺² homeostazisinde bozulma, oksidatif stresi içeren kompleks patofizyolojik süreçler sonucunda gelişmektedir. Ekstrasinaptik NMDA reseptör inhibitörü olan memantin, insanlarda yan etkilerinin az olmaları nedeniyle nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde kullanımı söz konusu olan bir moleküldür. Bu çalışmanın amacı, serebral iskemi reperfüzyon hasarında memantinin etkilerini araştırmaktır.
Yöntem: Bu çalışmada 24 adet erkek Wistar-Albino ratlar rastgele 4 gruba ayrıldı; kontrol grubu (G K), iskemi grubu (G İ), iskemi-reperfüzyon grubu (G İR), memantin grubu (G M). Kontrol grubu haricindeki ratlarda serebral iskemi modeli Pulsinelli ve arkadaşları tarafından tarif edilen 4 damar oklüzyon modeli kullanılarak gerçekleştirildi. Dört grupta serum nöron spesifik enolaz (NSE) ve S-100 kalsiyum bağlayıcı protein B (S-100 β) ile antioksidan parametrelerden süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), malonil di aldehid (MDA) ve glutatyon S trasferaz (GST) düzeyleri çalışıldı.
Bulgular: Kontrol grubu ile kıyaslandığında S-100 β ve NSE düzeyleri G İ ve G İR da istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. S-100 β ve NSE düzeyleri G M’de, G İR’den istatistiksel olarak anlamlı derece düşük olduğu tespit edildi. Antioksidan parametrelerden SOD, CAT, MDA düzeylerinde G M’de G İR’den istatistiksel olarak anlamlı düşük değerler tespit edildi.
Sonuç: Sonuç olarak, global serebral iskemide memantin uygulamasının iskemi reperfüzyon hasarına karşı koruyucu olabileceğini düşünmekteyiz.

OLGU SUNUMU
12. 
Postoperatif Erector Spinae Plan Bloğu (ESPB) Uygulamasında Anatomik Zorlukların Üstesinden Gelme: Lomber Omurga Fiksasyonunda Cerrahi Sonrası İyileşmeyi Hızlandırma (ERAS) Yaklaşımı - Bir Olgu Serisi
Overcoming Anatomical Challenges in Postoperative Erector Spinae Plane Block (ESPB): Advancing Enhanced Recovery after Surgery (ERAS) in Lumbar Spine Fixation-A Case Series
Abhishek Bharadwaj, Vikas Kumar Jain, Kartik Soni, Anisha Jaiswal, Nidhi Pathak
doi: 10.54875/jarss.2025.66933  Sayfalar 148 - 151 (47 kere görüntülendi)
Erektör spina plan bloğu (ESPB), genellikle ağrı yönetimi için preoperatif dönemde uygulanmaktadır, ancak lomber omurga cerrahisi sonrası anatomik değişikliklere sahip hastalarda postoperatif kullanımı daha nadirdir. Bu olgu serisi, lomber laminektomi ve fiksasyon geçiren üç hastada postoperatif analjezi sağlamak amacıyla ultrason eşliğinde ESPB kullanımını açıklamaktadır. Her bir olgudaki benzersiz zorluk, cerrahi değişiklikler sonrası anatomik işaretlerin belirlenmesi olmuş ve bu durum fiksasyon vidalarının görüntülenmesini ve transvers prosesin buna göre bulunmasını gerektirmiştir. Bu seri, ESPB’nin postoperatif dönemde uygulanabilirliğini ve zorlu anatomik bağlamlarda ağrı yönetiminde etkinliğini göstermektedir.