ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 32 (4)
Cilt: 32  Sayı: 4 - 2024
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (142 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (132 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfa V (103 kere görüntülendi)

DERLEME
4. 
Uyanık Kraniyotomide Anestezi Yönetimi
Anesthetic Management for Awake Craniotomy
Başak Akça
doi: 10.54875/jarss.2024.69345  Sayfalar 193 - 198 (146 kere görüntülendi)
Hastalara “uyanık” şekilde kraniyotomi uygulanması son derece özgün bir anestezi yönetimi gerektirmektedir. Cerrahi süresince hastanın optimal konforunun sağlanması amacıyla gerektiğinde sedasyon uygulanması, analjezinin sağlanması ve bu sırada elektrofizyolojik monitörizasyonun ve hasta kooperasyonunun devam ediyor olması anestezistin sorumluluğundadır. Özellikli anestezi yönetiminin yanı sıra iletişimin çok önemli olduğu iyi bir takım çalışması da uyanık kraniyotomi prosedürü için mutlak gerekliliktir.
Bu derlemede amaç, uyanık kraniyotomi sırasında uygulanabilecek farklı anestezi tekniklerinin, gelişebilecek intraoperatif komplikasyonların ayrıntılı şekilde tartışılmasıdır.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
5. 
Kaf İçi ve Dışına Lidokain Uygulamasının Ekstübasyon Sonrası Görülen Kardiyovasküler ve Solunum Sistemi Yanıtlarına Etkileri
Effects of Lidocaine Application Intracuff and Around the Cuff on Cardiovascular and Respiratory Responses to Extubation
Selin Eyüpoğlu, İrfan Güngör, Kadir Kaya
doi: 10.54875/jarss.2024.59023  Sayfalar 199 - 205 (164 kere görüntülendi)
Amaç: Araştırmamızda, entübasyon öncesinde endotrakeal tüp kafı (ETTK) etrafına lidokain sprey uygulamasının ve entübasyon sonrasında kaf içinde lidokain kullanımının etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. Birincil hedefimiz, ekstübasyon aşamasına kadar kardiyovasküler ve solunum sistemleri üzerinde ortaya çıkan etkilerin incelenmesi olarak belirlendi.
Yöntem: Jinekolojik operasyon planlanan, ASA I-II, 18-65 yaş arası ve bir saatten uzun süren genel anestezi uygulanacak 200 hasta çalışmaya alındı; hastalar rastgele 4 eşit gruba ayrıldı. Grup I’de entübasyonu takiben ETTK hava ile şişirilirken, Grup II’de entübasyondan önce ETTK etrafına %10 lidokain püskürtüldü. Grup III’te entübasyondan sonra ETTK %2 lidokain ile şişirilirken, Grup IV’te entübasyon öncesi ETTK etrafına %10 lidokain sprey püskürtülüp, tüp kafı da %2 lidokain ile şişirildi. Ekstübasyon sonrası erken dönemdeki kardiyovasküler parametreler ve postoperatif boğaz ağrısı, öksürük ve ses kısıklığı vakaları operasyon sonrası 48 saate kadar kaydedildi.
Bulgular: Kardiyovasküler sistem parametrelerinde ekstübasyondan sonra tüm gruplarda 5-15 dakika süren artış gözlendi. Postoperatif boğaz ağrısı, öksürük ve ses kısıklığı verileri tüm gruplarda benzerdi.
Sonuç: Çalışma, ETTK etrafına %10 lidokain sprey uygulanmasının yanı sıra kafın içinde tek başına veya birlikte %2 lidokain kullanımının, ekstübasyon sonrası erken dönemde kardiyovasküler sistem yanıtlarında bir azalmaya yol açmadığını ortaya koymuştur. Ancak, bu müdahaleler postoperatif solunum sistemi yan etkilerinde azalmaya yol açmış olsa da, bu tür olayların tamamen önlenmesini sağlamamıştır.

6. 
Üçüncü Basamak Bir Hastanede Doktor ve Hemşirelerin Oksijen Tedavisi Konusundaki Eğitim ve Bilgi Durumu-Anket Çalışması
Training and Knowledge Status of Doctors and Nurses on Oxygen Therapy in a Level Three Hospital-Survey Study
Keziban Bollucuoglu, Gamze Kucukosman, Sule Altuncu, Hilal Ayoglu
doi: 10.54875/jarss.2024.46548  Sayfalar 206 - 218 (151 kere görüntülendi)
Amaç: Oksijen tedavisi (OT), hipokseminin belirtilerini önlemek amacıyla atmosferde bulunan konsantrasyonundan daha fazla yoğunlukta oksijen uygulanmasıdır. Terapötik O₂ uygulanırken çalışanların gerekli bilgi, beceri ve tutumları tedavi sonuçlarını etkileyebilmektedir. Çalışmamızda üniversite hastanemizde çalışan doktor ve hemşirelerin OT konusundaki eğitim ve bilgi durumlarını belirlemeyi amaçladık.
Yöntem: Kesitsel çalışma, etik kurul onayı sonrası 231 katılımcıyla tamamlandı. Veriler, gönüllülere 23 sorudan oluşan anket formlarının elden doldurulması yoluyla elde edildi. Bilgi düzeylerini araştıran sorulara verilen doğru yanıtlara göre puan >%80 ise iyi, <%60 ise zayıf bilgi düzeyi olarak sınıflandırıldı. p<0,05 anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Anketin ulaştığı çalışan sayısı 422 olup hemşirelerin %85’i, doktorların %62’si OT uygulama bilgisi olduğunu belirtti. Hemşirelerin %27’si, doktorların %42’si OT için kılavuz kullanıyordu. Doktorların %86’sı ve hemşirelerin %90’ı OT için eğitiminin gerekli olduğunu düşünüyordu ve en yaygın bilgi kaynakları okul eğitimleriydi. Hemşirelerde iyi bilgi düzeyi oranı %9,7 iken, doktorlarda %14,3 idi (p=0,418). Oksijen tedavisinin beklenen klinik sonuçları konusunda ise doktorların %71’i, hemşirelerin %49’u iyi bilgi düzeyine sahiptiler (p<0,001). Düşük akımlı OT uygulama yolları konusunda doktorların %64’ü ve hemşirelerin %86’sı (p<0,001), kısa süreli OT endikasyonları konusunda da doktorların %49’u ve hemşirelerin %69’u zayıf bilgi düzeyine (p=0,004) sahiptiler. Oksijen toksisitesi konusunda ise katılımcıların çoğu (%87,7) zayıf bilgi düzeyine sahipti.
Sonuç: Sağlık çalışanlarının önemli bir kısmının OT uygulaması konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı ve düzenli aralıklarla kapsamlı eğitim programlarına ihtiyaç olduğu sonucuna varıldı.

7. 
Anestezide Hasta Kan Yönetimi: Anesteziyoloji Dergilerinin İncelenmesi
Patient Blood Management in Anesthesia: An Analysis of Anesthesiology Journals
Nuray Camgoz Eryilmaz, Dudu Berrin Gunaydin
doi: 10.54875/jarss.2024.43925  Sayfalar 219 - 225 (120 kere görüntülendi)
Amaç: Hasta kan yönetiminin uygulanmasının hasta sonuçlarını iyileştirdiği ve elektif prosedürlerde allojenik kan transfüzyonu ihtiyacını azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada, hasta kan yönetimi konusuyla ilgili anesteziyoloji dergilerinin gösterdikleri önem ve alaka düzeyini değerlendirmek için 2010 ve 2022 yılları arasında hasta kan yönetimine ilişkin yayın eğilimlerini analiz etmeyi amaçladık.
Yöntem: Arama stratejisi olarak 2010-2022 yılları arasındaki “hasta kan yönetimi, anemi, koagülopati, koagülasyon, viskoelastik testler, antifibrinolitik, transfüzyon ve hücre kurtarma” anahtar kelimeleri dahil edildi. Trend analizi, anesteziyoloji dergilerindeki yayınların oranını, yayınların menşe ülkesini ve katkıda bulunanları içeriyordu.
Bulgular: Tüm literatürde 2010-2022 yılları arasında hasta kan yönetimi ile ilgili 102327 makale yayımlanmıştır. Bu makalelerin 2693’ü (%2,63) anesteziyoloji dergilerinde yayımlanmıştır. Bu çalışmaya dahil edilen 54 anesteziyoloji dergisinde ise toplamda 97827 makale yayımlanmıştır. Yayınlanmış bu yayınlar içerisinde hasta kan yönetimini konu alan yayınların oranı ise %2,75 olarak saptanmıştır.
Sonuç: Anestezistler, hasta kan yönetimine övgüye değer düzeyde bir ilgi göstermektediler. Bu, hasta kan yönetimiyle ilgili çalışmaların %2,63’ünün anesteziyoloji dergilerinde yayınlanmış olmasıyla kanıtlanmıştır. Anesteziyoloji dergilerinde yayınlanan tüm çalışmaların ise %2,75’i doğrudan hasta kan yönetimi ile ilişkilidir. Bu da konunun anesteziyoloji alanındaki önemini ve anestezistlerin hasta kan yönetimine alaka düzeyini vurgulamaktadır. Anestezistlerin bu konudaki rolünün önemi, son on yılda anesteziyoloji dergilerinde hasta kan yönetimi yayınlarına olan eğilim göz önüne alındığında dikkat çekicidir.

8. 
Suratentorial Tümör Cerrahisinde %20 Mannitol ve %3 Hipertonik Salin Kullanımlarının Beyin Relaksasyonu, Hemodinamik Parametreler, Serum Osmolaritesi ve Elektrolitleri Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
Evaluation of the Effects of 20% Mannitol and 3% Hypertonic Saline Use in Supratentorial Tumor Surgery on Brain Relaxation, Hemodynamic Parameters, Serum Osmolarity and Electrolytes
Buket Ermeydan, Ebru Biricik, Murat Türkeün İlginel, Demet Lafli Tunay, Yasemin Güneş
doi: 10.54875/jarss.2024.47704  Sayfalar 226 - 234 (128 kere görüntülendi)
Amaç: Supratentorial tümör cerrahisinde beyin relaksasyonunu sağlamak amacıyla farklı ilaç veya yöntemler uygulanabilmektedir. Biz de çalışmamızda supratentorial tümör cerrahisi sırasında kullanılan %20 Mannitol ve %3 Hipertonik Salinin (HS) beyin relaksasyonu, hemodinamik parametreler, idrar debisi, sıvı miktarı, pulse pressure variability (PPV), pleth variability indeks (PVI), serum osmolaritesi ve elektrolitleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesini amaçladık.
Yöntem: Çalışmaya supratentorial tümör cerrahisi planlanan, ASA I-II sınıfı, 18-65 yaş arası 60 hasta dahil edildi. State entropi 40-60 olacak şekilde sevofluran ve remifentanil ile genel anestezi uygulandı. Hastalar iki gruba ayrılarak Grup Mannitol’e %20 Mannitol (2,5 mL kg⁻¹) ve Grup Hipertonik Salin’e %3 HS (2,5 mL kg⁻¹) verildi. Tüm hastalarda PPV ve PVI değerlerinin ≤%13 olması planlandı. Dura açıldıktan sonra beyin relaksasyon skorları değerlendirildi. Perioperatif hemodinamik değişkenler, kan gazları, PVI, PPV değerleri kaydedildi. İnfüzyonun bitiminden sonra 30., 45., 60. dakikalarda ve 2 ve 3. saatlerde Na⁺, K⁺ değerleri, idrar miktarı ve verilen sıvı kaydedildi. Preoperatif ve postoperatif BUN, kreatinin ve osmolarite değerleri kaydedildi.
Bulgular: Demografik özellikler, beyin relaksasyonları ve hemodinamik veriler arasında istatistiksel olarak fark saptanmadı. İnfüzyon başlangıcından itibaren HS grubunda PVI ve PPV değerleri mannitol grubuna göre daha yüksekti. Mannitol grubunda ise idrar ve hastaya verilen sıvı miktarı yüksekti. Mannitol ile Na+ değerlerinde azalma, HS ile artma tespit edildi. Kreatinin ve BUN değerlerinin benzer olduğu, serum osmolaritesinin Mannitol grubunda postoperatif dönemde değişmediği, HS grubunda ise yükseldiği tespit edildi. Ortalama yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri benzerdi.
Sonuç: Supratentorial tümör cerrahisinde, Mannitol ve HS ile etkin beyin relaksasyonu sağlandığı, hemodinaminin etkilenmediği gösterilmiştir. Mannitolde PPV ve PVI’da düşme gözlendi. Kan gazları, Na⁺, K⁺, BUN, kreatinin, osmolarite düzeylerinde ciddi değişiklikler oluşmadı. Hipertonik Salin’in supratentorial cerrahide mannitole alternatif olabileceği kanısına varıldı.

9. 
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Hekimleri Arasında Sezaryen Cerrahisi ve Doğum Sonrası Ağrı Yönetiminde; Prosedüre Özgü Ağrı Yönetimi (PROSPECT) Farkındalığı Anket Çalışması
Cesarean Section Surgery and Postpartum Pain Management Practices of Anesthesiologists; Procedure-Specific Pain Management (PROSPECT) Awareness Questionnaire Study
Ahmet Kacıroğlu, Mustafa Dikici
doi: 10.54875/jarss.2024.82612  Sayfalar 235 - 245 (157 kere görüntülendi)
Amaç: Prosedüre özgü ağrı yönetimi (PROSPECT) klinisyenlere postoperatif ağrı yönetiminde kanıta dayalı öneriler sunmaktadır. Anesteziyoloji ve Reanimasyon hekimlerinin postpartum analjezi yönetimine yönelik tercihlerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
Yöntem: Demografik veriler, sezaryen cerrahisi ve doğum sonrası analjezi uygulamaları ve PROSPECT önerilerinin takip edilip edilmediğini içeren 19 sorudan oluşan anket hazırlandı. Bu anket elektronik posta yoluyla katılımcılara iletildi.
Bulgular: Çalışmaya 247 katılımcı dahil edildi. Katılımcıların %36’sı PROSPECT önerilerini takip ettiğini bildirdi. Katılımcıların %55,1’i sezaryen ameliyatı ve doğum sonrası analjezi için opioidleri rutin olarak veya diğer tekniklerle birlikte tercih ettiğini bildirdi. Katılımcıların %85’i ise yetersiz postpartum analjezik tedavi uygulandığını düşünmektedir.
Sonuç: Yetersiz postpartum analjezi yaygın bir sorun olarak görülmektedir. Maternofetal etkileşim kaygısı bu durumun en önemli sebebi olarak bildirilmektedir. Sezaryen cerrahisinde postoperatif ağrı yönetimine dair eğitimlerin maternofetal etkileşime yönelik kaygılarını gidermede önemli katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.

10. 
Radial Arter Kanülasyonunda Ultrason Rehberliği ile Palpasyon Tekniğinin Karşılaştırılması
Comparison of Ultrasound-Guided and Palpation Techniques in Radial Artery Cannulation
Fikret Salık, Mehmet Ali Turgut, Ayhan Kaydu, Zeynep Baysal Yıldırım, İbrahim Andan, Meral Erdal Erbatur, Ayşe Kızıltaş, Fuat Şener, Esra Aktiz Bıçak, Mustafa Bıçak
doi: 10.54875/jarss.2024.57060  Sayfalar 246 - 251 (128 kere görüntülendi)
Amaç: Bu çalışma, ultrason rehberliğinde radial arter kanülasyonu ile geleneksel dijital palpasyon tekniklerini ilk denemede başarı, deneme sayısı, girişim süresi ve komplikasyon oranları açısından değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Çalışma, prospektif, randomize, kontrollü bir çalışma olarak tasarlandı. Çalışmaya 44 hasta dâhil edilerek iki gruba ayrıldı: Grup US (ultrason rehberliğinde kanülasyon yapılan grup) ve Grup P (palpasyon yöntemiyle kanülasyon yapılan grup). Hastaların demografik verileri ve klinik özellikleri kaydedildi. Her iki grupta da işlem süresi, kullanılan kanül sayısı, ilk denemedeki başarı oranı, komplikasyonlar ve deneme sayısı analiz edildi.
Bulgular: Hastaların demografik ve klinik özellikleri gruplar arasında benzerdi. Ultrason rehberliğinde kanülasyon yapılan grupta, palpasyon yöntemine göre kanülasyon süresi anlamlı derecede daha kısa (p=0,023), ilk denemede başarı oranı daha yüksek (p=0,042), kullanılan kanül sayısı daha az (p=0,030) ve deneme sayısı daha düşüktü (p=0,039). Ancak komplikasyon oranları her iki grup arasında benzer bulundu.
Sonuç: Bu çalışma, ultrason rehberliğinde yapılan radial arter kanülasyonunun dijital palpasyon yöntemine göre daha yüksek ilk deneme başarısı, daha kısa işlem süresi ve daha az kanül kullanımı ile üstün olduğunu göstermektedir. Sonuçlar, ultrason rehberliğinde kanülasyonun daha geniş popülasyonlarda standart uygulama haline getirilmesini desteklemektedir.

11. 
Post-Torakotomi Ağrı Sendromu: İnsidans, Nöropatik Bileşen ve Risk Faktörleri
Post-Thoracotomy Pain Syndrome: Incidence, Neuropathic Component, and Risk Factors
Okan Ermis, Lale Karabiyik, Didem Akcali, Abdullah Irfan Tastepe
doi: 10.54875/jarss.2024.26576  Sayfalar 252 - 258 (150 kere görüntülendi)
Amaç: Torakotomiden en az iki ay sonra tekrarlayan veya devam eden ağrı “Post-Torakotomi Ağrı Sendromu (PTAS)” olarak tanımlanır ve bu hastaların yaklaşık yarısında nöropatik ağrı (NP) gelişmesi beklenir. Bu çalışmada torakotomi ile operasyon geçirmiş hastalarda PTAS sıklığı, ağrının nöropatik bileşeni ve etkileyen risk faktörlerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Ocak 2010-Mayıs 2013 tarihleri arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde torakotomi uygulanan 862 hasta çalışmaya alındı. Çalışma, operasyondan en az üç ay sonra telefonla ulaşılabilen 277 hastayla devam etti. Bu hastalarda ağrının varlığı sorgulandı, varsa ağrının şiddeti, NP ve etkileyen raisk faktörleri araştırıldı. Ağrı şiddeti ve NP bileşeni sırasıyla Numerik Değerlendirme Skalası (NRS) ve Douleur Neuropathique 4 (DN4) anketleri kullanılarak değerlendirildi.
Bulgular: Torakotomi sonrası şiddetli PTAS sıklığı ise %19,1 olarak bulundu. Numerik Değerlendirme Skalası 3-10 arasında olan hastaların ise %53’ünde NP vardı. Ağrı şiddeti arttıkça NP sıklığı ve analjezik ilaç tüketimi artmıştır (p<0,05). Risk faktörleri olarak araştırılan; cinsiyet, yaş, operasyon süresi ve epidural analjezi uygulanmış olmasının PTAS ve NP sıklığı ve şiddeti üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmadı. Hastalarda operasyon sonrası geçen süre arttıkça, PTAS sıklığı, nöropatik ağrı sıklığı ve ağrı şiddetinde azalma gözlendi (p<0,05).
Sonuç: Torakotomi ile cerrahi geçiren hastaların yaklaşık beşte birinde uzun dönemde şiddetli kronik ağrı tespit edilmiştir. Ağrının nöropatik bileşeni ağrı şiddeti arttıkça artmakta, ameliyattan sonra geçen zaman uzadıkça azalmaktadır. Etkin bir analjezi sağlanarak PTAS ve NP gelişimi azaltılmalıdır.

EDITÖRE MEKTUP
12. 
Periferik Sinir Hasarı Sonrası Nöroplastisite, Nörogenez ve Nöroadaptasyon Süreçleri
Neuroplasticity, Neurogenesis and Neuroadaptation Processes After Peripheral Nerve Injury
Gökhan Erdem, Derya Özkan
doi: 10.54875/jarss.2024.79027  Sayfalar 259 - 260 (142 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF

13. 
Dizin
Index

Sayfalar 261 - 266 (63 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF