ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 30 (4)
Cilt: 30  Sayı: 4 - 2022
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (402 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (811 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - VI (312 kere görüntülendi)

DERLEME
4. 
Gebede Kritik Hastalık ve Yoğun Bakım
Critical Illness in Pregnancy and Intensive Care
Banu Kılıçaslan
doi: 10.54875/jarss.2022.48403  Sayfalar 213 - 224 (891 kere görüntülendi)
Gebelerin “obstetrik” veya “obstetrik olmayan” nedenlerle, gebeliğin herhangi bir aşamasında Yoğun Bakım Ünitesine (YBÜ) ihtiyacı olabilir. Gebelikte; hipertansif hastalıklar, kanama, venöz tromboembolizm, endokrin hastalıklar, astım, epilepsi, enfeksiyon ve sepsis gibi sık görülen ve özel tıbbi bakım gerektiren; aslında kritik hale gelmeyebilen pek çok klinik durum gelişebilir. Bu komplikasyonları olan gebelerin çoğu hem anne hem de bebek için, iyi sonuçlanabilen sorunsuz gebeliklere sahiptir. Kritik bir hastalığa sahip gebelerin %1-3’ü YBÜ tedavisine ihtiyaç duymaktadır. Obstetrik kanama ve hipertansif hastalıklar, YBÜ yatışlarının %55’inden sorumludur. Öte yandan büyüyen fetüs, oksijenasyon, beslenme ve atık ürünlerin atılması için anneye bağımlı olduğundan; anneye önemli talepler yükler. Bu “ikinci misafir” gebe hasta yönetiminde daima dikkate alınır. Annenin optimal yönetimi genellikle fetüs için en iyi tedaviyi oluşturur. Optimal hasta yönetimi; çoğunlukla kadın doğum uzmanları, çocuk doktorları ve anestezistler tarafından multidisipliner tedaviyi içerir. Gebenin takibi sırasında, fetüsün, maternal veya fetal endikasyonlar için doğumu gerekli olabilir ve planlanmalıdır. Bu yazıda; gebe hastanın YBÜ’deki fizyolojik hedeflerinin belirlenmesi, genel bakım prensipleri, tedavisinin izlemi ve tüm bu aşamalar sırasında fetüsün takibi tartışılacaktır.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
5. 
Supraspinatus Tendinopatisinde Supraskapular Radyofrekans ve Kombine Transkutanöz Radyofrekans Tekniklerinin Etkinliğinin Retrospektif Olarak Karşılaştırılması
Retrospective Comparison of the Efficacy of Pulsed Radiofrequency of the Suprascapular Nerve and Combined Transcutaneous Radiofrequency Techniques in Supraspinatus Tendinopathies
Çiğdem Yalçın, Güldane Karabakan
doi: 10.54875/jarss.2022.17362  Sayfalar 225 - 231 (510 kere görüntülendi)
Amaç: Supraspinatus tendinopatisinde ağrı çoğu zaman konservatif veya minimal invaziv tedavi seçenekleri ile azaltılabilir. Supraskapular sinire uygulanan radyofrekans ve transkutanöz radyofrekans bu yöntemlerdendir. Ancak bu iki yöntemin birlikte uygulandığı çalışma yoktur. Bu çalışmada SNRF’ye TPRF eklendiğinde analjezik etkide olabilecek değişikliğin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmaya 64 hasta dosyası dahil edildi. Bunların 36’sına sadece supraskapular sinire 4 dk pulse RF uygulandı, bu grup Grup S olarak adlandırıldı. Hastaların 28’ine supraskapular sinire 4 dk pulse RF+8 dk transkutanöz RF uygulandı, bu grup da Grup S+T olarak tanımlandı. Her iki grubun hem işlem öncesi hem işlem sonrası 3. ay ile 6. ay kontrollerindeki Numerik Ağrı Skalası (NRS) skorları karşılaştırıldı.
Bulgular: Gruplar arasında cinsiyet açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Gruplar arasında ortalama yaş açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı, kombine tedavi uygulanan grup daha yaşlıydı (p=0,001). Her iki grupta da işlem öncesi ve sonrası NRS değerleri arasında anlamlı fark saptandı. Ancak işlem öncesi ve işlemden 3 ay sonraki kontrollerde gruplar arasında NRS açısından anlamlı fark saptanmazken, 6. ay kontrollerinde fark saptandı (p=0,01), Grup S’de ağrıda artma tespit edildi. Grup S’nin 3. ve 6. ay NRS değerleri arasında ise ağrıda artış olmasına rağmen istatistiksel olarak fark saptanmadı. Başlangıç NRS skorları 6. ay değerleri ile karşılaştırıldığında, ortalama NRS skoru Grup S’de 7,3’ten 3,6’ya ve Grup S+T’de 7,2’den 2,6’ya geriledi.
Sonuç: Kombine tedavi tek başına transkütanöz radyofrekans yönteminden daha etkili bulundu.

6. 
Pediyatrik Hastalarda Güvenlik Önlemi Olarak Mekanik Güç Kullanılabilir mi?
Can Mechanical Power be Used as a Safety Precaution in Pediatric Patients?
Ahmet Yüksek, Ökkeş Hakan Miniksar, Cevdet Yardımcı, Ayşegül Parlak Çıkrıkçı
doi: 10.54875/jarss.2022.83713  Sayfalar 232 - 239 (536 kere görüntülendi)
Amaç: Mekanik güç (MP), her nefes döngüsünde hastaların solunum sistemine aktarılan enerji miktarıdır. Solunum için gerekli olan dirençler aşıldıktan sonra kalan enerji akciğer parankimine zarar vererek sonlanabilir. Pediatrik hastalarda aşılmaması gereken MP sınırı henüz netlik kazanmamıştır. Bu gözlemsel tanımlayıcı çalışmanın amacı, sağlıklı pediatrik olgularda perioperatif MP ölçümlerini literatürde verilen değerlerle karşılaştırmaktır.
Yöntem: Perioperatif MP, bilinen akciğer hastalığı olmayan pediatrik hastalarda basitleştirilmiş MP formülüne göre hesaplandı ve literatürle karşılaştırıldı.
Bulgular: 34 hastanın yaş ortalaması 68.88±31.4 ay ve ortalama ağırlık 21.82±7.5 kg idi. Ortalama MP 3,93±1,1 J dak⁻¹ ve indekslenmiş MP 0,19±0,08 J dak⁻¹ kg⁻¹ idi. Hem MP (p=0,008) hem de indekslenmiş MP (p<0,001) tidal hacmi yüksek olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti. Ayrıca indekslenen MP ile ağırlık (r: -668 ve p<0.001) arasında negatif korelasyon bulduk. Hem MP hem de indekslenmiş MP, tidal hacmi >10 tahmin etmek için yeterli tahmin gücüne sahipti ve tahmin değeri anlamlıydı [Auc: 0.764, %95 CI: 0.55-0.97, p: 0.026]. MP>3.76 değeri, 87 duyarlılık ve 50 özgüllük ile >10 tidal hacim için bir göstergeydi. >10 mL kg⁻¹ tidal hacim için indekslenmiş MP’nin tahmin değeri 0.25 J kg⁻¹ [AUC 0.856, %95 CI: 0.70-1.0, p=0.003] idi ve indekslenmiş MP, MP’den daha güçlü bir gösterge idi.
Sonuç: Bu çalışma, yetişkinler veya ARDS akciğeri olan hastalar için hesaplanan MP eşik değerlerinin çocuk hastalar için hassas olmadığını ve bu hastalar için yeni bir eşik değerinin belirlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

7. 
Rinoplasti Ameliyatlarında Lokal Anestezik İnflitrasyonuna Bikarbonat Eklenmesinin Postoperatif Ağrı Düzeylerine Etkisi
Efficacy of Sodium Bicarbonate Addition into Local Anesthetic Infiltration for Postoperative Pain Levels After Rhinoplasty
Nuray Camgöz Eryılmaz, Avni Tolga Eryılmaz
doi: 10.54875/jarss.2022.12599  Sayfalar 240 - 244 (1255 kere görüntülendi)
Amaç: Postoperatif ağrı, ameliyat sonrası hasta memnuniyetinde belirleyici faktörlerden biridir. Bu nedenle genel anestezi altında yapılan rinoplasti ameliyatlarında lokal anestezik infiltrasyonuna bikarbonat eklenmesinin postoperatif ağrı düzeyleri üzerindeki etkinliğini araştırmayı amaçladık.
Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, rinoplasti ameliyatı geçiren hastaların tıbbi kayıtları postoperatif ağrı düzeylerini değerlendirmek için retrospektif olarak incelendi. Sodyum bikarbonatsız standart lokal anestezik infiltrasyonu uygulanan eş zamanlı 40 hasta kontrol grubu (Grup 1) olarak randomize edildi. Lokal anestezik solüsyona sodyum bikarbonat eklenen hastalar girişimsel grup olarak seçildi (40 hasta, Grup 2). Postoperatif ilk ağrı zamanı ve 1., 2. ve 6. saatlerdeki ağrı düzeyleri, anestezi, derlenme ünitesi ve servis takip formlarından elde edildi. Ağrı seviyeleri, 0’dan 10’a kadar Görsel Analog Skala (VAS) ile değerlendirildi.
Bulgular: Bu retrospektif çalışmaya 80 (64 kadın ve 16 erkek) endonazal rinoplasti hastası dahil edildi. Postoperatif ilk analjezik gereksinim zamanı açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Ancak Grup 2’de postoperatif 1., 2. ve 6. saatlerde VAS, Grup 1’e göre anlamlı derecede düşüktü (p<0.05).
Sonuç: Postoperatif ağrının başlamasını geciktirmese de lokal anestezik infiltrasyonunun sodyum bikarbonat ilavesi ile tamponlanması postoperatif dönemde ağrı düzeylerini önemli ölçüde azaltır. Hasta memnuniyetini etkin bir şekilde artırabilen güvenli ve ucuz bir yöntemdir. Bu nedenle daha yaygın kullanılmasını öneriyoruz.

8. 
Yoğun Bakım Ünitesinde Bronkoskopi Kılavuzlu Perkütan Dilatasyonel Trakeostomi
Percutaneous Dilatational Tracheostomy with Bronchoscopic Guidance in Intensive Care Unit
Alparslan Koç
doi: 10.54875/jarss.2022.49344  Sayfalar 245 - 249 (497 kere görüntülendi)
Amaç: Trakeostomi acil servislerde ve yoğun bakım ünitelerinde yatak başında en sık yapılan invaziv işlemlerden biridir. Yoğun bakım ünitesinde, trakeostomi çoğunlukla uzun süreli mekanik ventilasyonda, hava yolunu korumak ve pulmoner drenaja izin vermek için kullanılır. Perkütan dilatasyonel trakeostomide (PDT), Seldinger yöntemi ile yapılır. Trakea arka duvar hasarını en aza indirmek, ponksiyon için uygun noktayı belirlemek, trakeaya gerçek zamanlı iğne girişini yönlendirmek ve kanül pozisyonunu doğrulamak için bronkoskopi kullanılır. Bu çalışma, bronkoskopi eşliğinde modifiye mini cerrahi PDT’yi tanıtmakta ve 388 vaka analizi ile erken komplikasyonları değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Hasta dosyaları incelenerek hastaların demografik verileri, yoğun bakım endikasyonları, APACHE-2 skorları, trakeostomi öncesi kalış süreleri, toplam kalış süreleri ve trakeostomi sırasındaki erken komplikasyonları kaydedildi. 2018 ve 2022 arasındaki PDT hastalarından alınan tüm veriler geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: Dört yüz doksan iki trakeostomiden 388’i (%78,8) perkütan açıldı. Trakeostomi öncesi ventilatörde ortalama ve medyan kalış süreleri sırasıyla 12,95 ve 12 gündü. Ortalama ve medyan hastanede kalış süreleri sırasıyla 29,43 ve 14,355 gündü. En sık trakeostomi endikasyonu 70 (%18) hastada kronik obstrüktif akciğer hastalığı idi. 19 hastada trakeostomiye bağlı komplikasyonlar gözlendi ve komplikasyon oranı %4,9’du. Bunlardan 2’si (%0,5) minimal kanama idi ve koter ile durduruldu. İşlem sırasında 2 hastada (%0,5) bronkospazm gelişti.
Sonuç: Perkütan dilatasyonel trakeostomi basit ve güvenli bir trakeostomi yöntemidir. Bronkoskopi ile birlikte kullanılması işlemi kolaylaştırabilir ve oluşabilecek komplikasyonları en aza indirebilir.

9. 
Kronik Ağrıda Nöromodülasyon Tedavileri ve Klinik Sonuçlar: Tek Merkez Deneyimi
Neuromodulation Therapy in Chronic Pain and Clinical Outcomes: A Single-Center Experience
Derya Güner, Burcu Özalp Horsanalı, Oğuzhan Yeniay, Can Eyigör
doi: 10.54875/jarss.2022.45762  Sayfalar 250 - 257 (489 kere görüntülendi)
Amaç: Nöromodülasyon terapileri, çeşitli etiyolojilerden kaynaklanan ağrılar için etkili tedavi seçenekleridir. Titiz bir deneme süresi ve multidisipliner değerlendirmeyi içeren dikkatli hasta seçimi esastır. Bu makale, nöromodülasyon terapilerinin ortak endikasyonlarını, etkinliğini ve 3 ile 6 aya kadar olan hasta takiplerinin klinik sonuçlarını tartışmaktadır.
Yöntem: Dört servikal omurilik stimülasyonu (SCS), onaltı torasik SCS ve üç sakral nöromodülasyon (SNS) olmak üzere toplam 23 hastanın 6 aylık klinik takipleri yapıldı. Sonuç ölçütleri ağrı (görsel analog skala [VAS]), yaşam kalitesi (36 Maddelik Kısa Form Anketi [SF-36]), Oswestry Engellilik İndeksi (ODI) ve Leeds Nöropatik Semptomlar ve Belirtiler Değerlendirmesi (LANSS) Nöropatik Ağrı Ölçeği Anketi idi. Aşırı aktif mesane değerlendirme formu ve pelvik ağrı etkisi anketi SNS uygulanacak hastalarda ayrıca değerlendirildi.
Bulgular: Başvuru ile üçüncü ve altıncı ay takipleri arasında SF-36 parametreleri, VAS, ODI ve LANSS puanları açısından anlamlı fark vardı (p<0,001). Visual Analog Scale, ODI ve LANSS altıncı ay puanları da üçüncü ay puanlarından daha düşüktü (p=0,001). Cinsiyet açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı.
Sonuç: Nöromodülasyon tedavileri, dirençli kronik ağrı sendromlu hastalarda kısa ve uzun süreli ağrı kesici etkilidir ve yaşam kalitesinde iyileşme sağlar.

10. 
COVID-19 Yoğun Bakım Hastalarında Sigara Alışkanlığının Morbidite ve Mortaliteye Etkisi
The Effect of Smoking Habit on Morbidity and Mortality in COVID-19 Intensive Care Patients
Funda Atar, Savaş Altınsoy, Eda Macit Aydın, Hakan Dayanır, Murat Mehmet Sayın, Jülide Ergil
doi: 10.54875/jarss.2022.67984  Sayfalar 258 - 263 (479 kere görüntülendi)
Amaç: Sigara içenlerde, bozulmuş mukosiliyer aktivite, hava yolları epitelinde artmış geçirgenlik ve inflamasyon nedeniyle COVID-19 daha ağır seyredebilir. Ancak, COVID-19 pnömonisi olan hastalarda sigara kullanımının etkisine ilişkin veriler çelişkilidir. Çalışmanın amacı yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan COVID-19 hastalarında sigara içiciliğinin laboratuvar parametreleri, yoğun bakım yatış süresi, hastane yatış süresi ve mortalite üzerine etkilerini değerlendirmektir.
Yöntem: Ocak -Eylül 2021 tarihleri arasında YBÜ’de COVID-19 nedeni ile takip edilen 576 hastanın tıbbi kayıtları retrospektif olarak analiz edildi. Hastaların demografik verileri, komorbiditeleri, laboratuvar parametreleri (hemoglobin, beyaz küre (WBC), lenfosit, nötrofil, trombosit, AST, ALT, CRP, D-dimer, ferritin, BNP, albümin), YBÜ ve hastane yatış süreleri kaydedildi. Hastalar sigara içip içmemelerine göre 2 gruba ayrıldı.
Bulgular: Çalışmada 576 hastanın verileri değerlendirildi. Hastaların %53,8’i erkek olup yaş ortalaması 69±14,8 yıldı. Sigara içme oranı %30 olup, erkeklerde %76,9 oranındaydı. Sigara içiciliği olan hastaların yoğun bakım yatış yaşı, içmeyenlere göre daha düşüktü (p=0,01). Sigara içenlerde koroner arter hastalığı, kronik obstruktif akciğer hastalığı ve malignite varlığı anlamlı şekilde daha yüksek bulundu. Laboratuvar parametrelerinden beyaz kan hücre sayımı ve nötrofil sigara içenlerde daha yüksek bulundu (p=0,01). Sigara içenlerde yoğun bakım ile hastane yatış süreleri ve mortalite arasında bir ilişki yoktu (p= 0,769, p=0,699, p=0,852; sırasıyla).
Sonuç: Sigara içiciliği ile COVID-19 mortalitesi arasında belirgin bir ilişkili göremedik. Sigara içiciliği olan COVID-19 nedeniyle YBÜ’de yatan hastalarda, klinisyenlerin kritik hastalığa olası ilerleme belirteçleri olarak WBC sayısını, nötrofil sayısını yakından izlemelerini öneririz.

11. 
Modifiye Radikal Mastektomi Hastalarında Erektör Spina Plan Bloğu ve Serratus Anterior Plan Bloğunun Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Çalışma
Comparison of Erector Spinae Plane Block and Serratus Anterior Plane Block for Modified Radical Mastectomy: A Prospective Randomised Study
Saurabh Sagar, Sandeep Loha, Anil Paswan, Arvind Pratap, Shashi Prakash, Amrita Rath
doi: 10.54875/jarss.2022.59320  Sayfalar 264 - 271 (1055 kere görüntülendi)
Amaç: Meme kanseri, kadınlar arasında en sık teşhis edilen malignitelerden biridir. Bu çalışmada, tek taraflı meme kanseri için modifiye radikal mastektomi (MRM) sonrası ultrason eşliğinde (USG) erektör spina plan bloğu (ESPB) ile serratus anterior plan bloğunun (SAPB) analjezik etkinliğini karşılaştırdık.
Yöntem: Enstitünün etik kurulundan izin alındıktan sonra, bu prospektif, çift kör klinik çalışma, Ağustos 2021’den Nisan 2022’ye kadar yürütülmüştür. Meme kanseri nedeniyle MRM planlanan 18-65 yaş arasında, vücut kitle indeksi ≤30 kg m⁻² ASA I-II kadınlar çalışmaya dahil edildi. Kırk hasta rastgele iki gruba ayrıldı: Grup E (USG-ESPB uygulandı) ve Grup S (USG-SAPB uygulandı). Her iki gruba da 0,4 mL kg⁻¹ %0,25 bupivakain verildi. Hastaların analjezi süresi, intraoperatif ve postoperatif hemodinamik değişiklikler, intraoperatif opioid ve postoperatif analjezik tüketimi, Sayısal Derecelendirme Ölçeği (NRS) ağrı skorları ve vasküler ponksiyon, hipotansiyon, plevral ponksiyon veya pnömotoraks gibi yan etkiler veya lokal anestezik toksisitesi kaydedildi.
Bulgular: Ortalama analjezi süresi Grup E’de Grup S’ye göre daha uzun ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,001). Ortalama NRS skoru Grup E’de grup S’ye göre 2,4,8 ve 12. saatlerde istatistiksel olarak anlamlı (p<0,005) şekilde daha düşük bulundu. Her iki grup arasında intraoperatif opioid gereksinimi benzer olmasına rağmen, postoperatif analjezik tüketimi Grup E’de Grup S’ye kıyasla anlamlı olarak daha düşüktü (p<0,05).
Sonuç: Çalışmamızda tek taraflı MRM uygulanan hastalarda postoperatif dönemde USG-ESPB’nin USG-SAPB’den üstün olduğu sonucuna vardık.

12. 
Torakoskopik Cerrahilerde Rejyonal Anestezi Tekniklerinin Etkinliği: Retrospektif Tek Merkez Çalışması
The Effectiveness of Regional Analgesia Techniques in Thoracoscopic Surgeries: A Retrospective Single-Center Study
Sami Kaan Coşarcan, Ömür Erçelen
doi: 10.54875/jarss.2022.49469  Sayfalar 272 - 277 (462 kere görüntülendi)
Amaç: Ameliyat öncesi, sırası ve sonrasında uygun ağrı tedavisi, bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler ve kronik ağrıları önler. Postoperatif torakotomi ağrısı hem şiddetlidir hem de tedavisi zordur. Sistemik opioid ve opioid olmayan analjeziklere ek olarak, torasik epidural analjezi veya torasik paravertebral blok gibi nöroaksiyel analjezik teknikler ağrı kontrolü için yaygın kullanılan yöntemlerdir. Göğüs cerrahisinde de çeşitli fasyal plan blokları kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı kliniğimizde göğüs cerrahisi operasyonlarında kullanılan bölgesel analjezi tekniklerinin analjezik etkinliğini araştırmaktır.
Yöntem: Koç Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan onay alındıktan sonra Ocak 2019-Aralık 2021 tarihleri arasında Türkiye’de VKV Amerikan Hastanesi’nde video yardımlı torakoskopik cerrahi uygulanan 372 hastanın kayıtları geriye dönük olarak incelendi.
Bulgular: Epidural analjezi alan hastalar istatistiksel olarak anlamlı derecede daha düşük ağrı skorları ve daha az postoperatif ek analjezik ihtiyaçları gösterdi (p<0,001). Rhomboid interkostal subserratus blok, postoperatif ağrı skorları ve postoperatif opioid tüketimine göre alternatif bölgesel analjezi yöntemleri arasında en efektif postoperatif analjezi sunan seçenek olarak bulundu.
Sonuç: Özellikle torasik anestezi deneyiminin yüksek olduğu kliniklerde hasta konforu açısından halen ilk tercih olarak torasik epidural önermekteyiz. Ayrıca fasyal plan bloklarının artan prevalansı ile birlikte özellikle rhomboid interkostal bloğun göğüs cerrahisinde önemli bir alternatif olabileceğini düşünmekteyiz.

OLGU SUNUMU
13. 
Trakeo-Özofageal Fistüllü Bir Laringeal Web: İnce Bir Buz Üzerinde Paten Yapan Anestezist
A Laryngeal Web with Tracheo-Esophageal Fistula: Anaesthesiologist Skating on a Thin Ice
Amrita Rath, Abha Singh, Dr Reena, Pragya Shukla, Sarita Choudhary, Shiv Prasad Sharma, Kairi Dibo
doi: 10.54875/jarss.2022.66934  Sayfalar 278 - 280 (534 kere görüntülendi)
Subglottik laringeal web ile birlikte trakeoözofageal fistül (TÖF) nadir görülen bir durumdur. Çoğu zaman TÖF varlığında laringeal web tanısı atlanır ve entübasyon girişimleri sırasında saptanır. Yenidoğan yaşı, TÖF ve laringeal web üçlüsü, en deneyimli anestezistlerde bile hava yolunun güvenliğinin sağlanamamasına bağlı olarak gelişebilecek mortalite ve morbidite nedeniyle endişe yaratabilir. Bu olgu sunumunda, laringeal webi olan bir yenidoğanda hava yolu yönetimi deneyimimizi paylaştık.

14. 
Dizin
Index

Sayfalar 281 - 286 (336 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF