1. | Kapak Cover Sayfa I (451 kere görüntülendi) |
2. | Danışma Kurulu Advisory Board Sayfalar II - IV (668 kere görüntülendi) |
3. | İçindekiler Contents Sayfalar V - VI (513 kere görüntülendi) |
DERLEME | |
4. | Sıvı Yönetiminde EVLW ve Önemi EVLW and its Importance in Fluid Management Hakan Yılmaz, Baturay Kansu Kazbek, Perihan Ekmekçidoi: 10.5222/jarss.2021.93823 Sayfalar 83 - 91 (1249 kere görüntülendi) Sıvı yönetimi ve optimizasyonu, anesteziyoloji ve yoğun bakımda sık karşılaşılan günlük sorunlardandır. İdeal hemodinamik yönetim dokulara oksijen sunumunu arttırmakta, postoperatif sonuçları iyileştirmekte ve cerrahi maliyeti düşürmektedir. Sıvı tedavisinin istenmeyen etkilerinin erken öngörülmesi ve takibinde damar dışı akciğer sıvısı (EVLW) ölçümü giderek kabul gören bir yöntem haline gelmiştir. Akut dolaşım yetmezliği tedavisinde temel amaç doku perfüzyonunu ve oksjenizasyonunu iyileştirirken sıvı yüklenmesinden kaçınmaktır. EVLW, akciğerlerde pulmoner damarlar dışında bulunan interstisyel, intrasellüler, alveoler ve lenfatik sıvıyı kapsar ve sağlıklı kişilerde normal değerleri 3-7 ml kg-1’dir. Bu konudaki çalışmalar, cut-off değeri olarak 10 ml kg-1 üzerindeki değerlerin pulmoner ödeme işaret ettiğini göstermiştir. EVLW ölçümünde altın standart gravimetrik yöntem olmakla birlikte, post-mortem yapılabilmesi nedeniyle günümüzde akciğer ultrasonografisi ve transpulmoner termodilüsyon teknikleri daha yaygın kullanılmaktadır. Gelecekte özellikle ALI/ARDS hastalarının hemodinamik yönetiminde EVLW ölçümünün önemli bir yer tutması beklenmektedir ve bu alanda yapılacak çalışmaların EVLW bazlı sıvı tedavisine odaklanması yararlı olacaktır. |
ÖZGÜN ARAŞTIRMA | |
5. | Dexmedetomidine as an Adjuvant to Lignocaine for Intravenous Regional Anesthesia for Forearm and Hand Surgeries: A Prospective, Randomized, Controlled Study Moumita Roychowdhury, Anjum Nazdoi: 10.5222/jarss.2021.02996 Sayfalar 92 - 98 (881 kere görüntülendi) |
6. | Beyin Ölümü Olgularının Retrospektif Değerlendirilmesi Retrospective Analysis of Brain Death Cases Özlem Özkan Kuşcu, Meltem Aktaydoi: 10.5222/jarss.2021.02997 Sayfalar 99 - 104 (1238 kere görüntülendi) Amaç: Organ nakli, son dönem organ yetmezliği olan hastaların yaşamını idame etmesi için önemlidir. Bu nedenle beyin ölümü gerçekleşen olguların belirlenmesi ve organ yetmezliği olan hastalar için yeterli sayıda donasyonun sağlanması yaşamsaldır. Yöntem: 1 Ocak 2018-1 Ocak 2020 tarihleri arasında beyin ölümü tanısı alan 31 olgu, retrospektif değerlendirildi. Olguların demografik özellikleri, beyin ölümüne neden olan tanıları, beyin ölümü saptama süresi, beyin ölümü tanısı için başvurulan ek testler, beyin ölümü tanısı ile kardiyopulmoner arrest veya donasyon arasında geçen süre, organ bağışını kabul eden ailelerin oranı, donör olan olguların oranı, donörlerden çıkarılan organ sayısı ve olguların kan grupları kaydedildi. Bulgular: Beyin ölümü tanısı koyulan olgu sayısı 31, olguların yaş ortalaması 46.71 (1-89) yıl bulundu. Olguların yoğun bakım ünitesine kabul edildikleri birimler incelendiğinde,hastaların %71’i (n=22) acil servisten yoğun bakıma kabul edilmişti. Yoğun bakım ünitesine en sık kabul nedeni %67.7 (n=21) ise intrakraniyal kanama idi. Aile bağış oranı %19 (n=5) iken, bağışı kabul eden 3 olgu donör olabilmişti. Organ bağışının kabul edildiği hastaların ortalama yaşı 35.80±11 yıl iken, organ bağışının kabul edilmediği hastaların yaş ortalaması ise 57.43±21.30 yıl olarak bulundu (p=0.04). Sonuç: Organ nakli için bekleyen son dönem organ yetmezliği hastalarının sayısının giderek artması nedeniyle kadaverik donör sayısının arttırılması gerekliliği doğmuştur. Beyin ölümü olgularının zamanında ve yeterli sayıda belirlenmesi aile bağış oranının arttırılması ile kadaverik donör sayısının arttırılmasına katkıda bulunulacaktır. |
7. | Çocuk Hastalarda Tünelli Santral Venöz Kateterlerin Perkütan ve Cerrahi Yerleştirilmesindeki Komplikasyonlar Complications in Percutaneous and Surgical Insertion of Tunneled Central Venous Catheters for Pediatric Patients Gulsen Keskin, Mine Akin, Sibel Saydam, Sengul Ozmert, Devrim Tanil Kurt, Ervin Mambet, Emrah Senel, Melike Kaya Bahçecitapardoi: 10.5222/jarss.2021.18291 Sayfalar 105 - 111 (773 kere görüntülendi) Amaç: Kalıcı tünelli kateterlerin ultrasonografi (USG) rehberliğinde perkütan olarak yerleştirilmesi, pratik, güvenli ve yaygın kullanılan bir girişimdir. Çalışmamızın amacı; pediyatrik hemato-onkoloji hastalarında perkütan veya açık cerrahi yöntem ile yerleştirilen kalıcı tünelli kateterlere bağlı komplikasyonları incelemek ve karşılaştırmaktır. Yöntem: Kliniğimizde, 2013-2015 yılları arasında, kemik iliği nakli için Hickman tipi tünelli santral venöz kateter yerleştirilen, ASA 3-4 grubundan 101 pediyatrik hastanın tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, kateter yerleştirme yeri, boyutu, girişim sırasında ve sonrasında karşılaşılan komplikasyonlar ve kateter çıkarılma nedenleri kaydedildi. Bulgular: Yüz bir tünelli santral venöz kateterin, 54 hastada USG rehberliğinde perkütan olarak, 47 hastada ise açık teknik kullanılarak yerleştirildiği tespit edildi. Her iki gruptaki hastalar yaş, boy, kilo, takılan kateter boyutu, kateterizasyon süresi ve çıkarılma nedenleri açısından benzerdi. Kateter ile ilişkili intraoperatif ve postoperatif teknik ve enfektif komplikasyonlar açısından perkütan ve cerrahi gruplar arasında fark bulunmadı. Sonuç: Pediyatrik hemato-onkoloji hastalarındaki kalıcı tünelli kateter girişimlerinin, perkütan teknik ve açık teknik ile uygulanması arasında intraoperatif ve postoperatif komplikasyonlar açısından fark bulunmadı. Her iki teknik de düşük komplikasyon oranları ile kullanılabilir, perkütan teknik daha az invazif olduğu için tercih edilebilir. |
8. | Laparoskopik Kolesistektomi Geçiren Hastalarda Ultrasonografi Eşliğinde Uygulanan Transversus Abdominis Plan Bloğun Perioperatif Analjezi ve Hasta Konforuna Katkısı Evaluation of the Effects of Ultrasound-Guided Transversus Abdominis Plane Block on Perioperative Analgesia and Patient Comfort in Patients Undergoing Laparoscopic Cholecystectomy Kevser Dilek Andıç, Aysu Hayriye Nadir, Ayse Lafci, Nermin Gogusdoi: 10.5222/jarss.2021.29053 Sayfalar 112 - 118 (1280 kere görüntülendi) Amaç: Laparoskopik kolesistektomi sonrası yetersiz ağrı tedavisi, çeşitli komplikasyonlara yol açabilen ve hastanın iyileşmesini olumsuz etkileyen önemli bir sorundur. Transversus abdominis plan bloğu abdominal bölge ameliyatlarında postoperatif analjeziye katkı sağlayabilir. Çalışmamızın amacı, preoperatif dönemde unilateral ya da bilateral uygulanan transversus abdominis plan bloğun, laparoskopik kolesistektomi yapılan hastalarda perioperatif analjezik etkilerini ve hasta konforuna katkısını araştırmaktır. Yöntem: Elektif laparoskopik kolesistektomi yapılan toplam 75 hasta blok yapılmayan Grup-1 (n=25), unilateral blok yapılan Grup-2 (n=25) ve bilateral blok yapılan Grup-3 (n=25) olarak 3 gruba ayrıldı. Grup 2’ye ve Grup 3’e cerrahi öncesi genel anestezi altında USG ile transversus abdominis plan blok uygulandı. Hastaların demografik özellikleri, intraoperatif opioid tüketim miktarları, postoperatif 30. dk., 2, 4, 8, 12 ve 24. saatlerde VAS istirahat - VAS öksürük skorları, hasta kontrollü analjezi cihazındaki analjezik tüketim miktarları, postoperatif ek analjezik gereksinimi, yan etkiler, hastaların mobilizasyon zamanları ve hasta memnuniyetleri kaydedildi. Bulgular: İntraoperatif tüketilen remifentanil dozu Grup 3’te anlamlı olarak daha düşüktü. Postoperatif 12. saate kadar 3 grup arasında tüm VAS değerleri anlamlı olarak farklı idi. Bilateral blok yapılan grupta VAS istirahat ve VAS öksürük değerleri daha düşüktü. Hasta kontrollü analjezi cihazlarında bolus doz talep/ verilen miktarları ile istenilen/tüketilen toplam ilaç miktarları karşılaştırıldığında, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı. Toplam ilaç tüketim miktarı en yüksek Grup 1’de ve en düşük Grup 3’te belirlendi. Grup 3’teki hastaların memnuniyet skorları diğer gruplara göre daha yüksek saptandı. Sonuç: Çalışmamız, laparoskopik kolesistektomi ameliyatlarında transversus abdominis plan blok uygulamasının, perioperatif analjezik tüketiminin azalmasına, 12. saate kadarki VAS skorlarının daha düşük olmasına katkı sağladığını göstermiştir. Laparoskopik kolesistektomi yapılan hastalara preoperatif dönemde uygulanan transversus abdominis plan bloğun, etkin bir analjezik yöntem olduğu gösterilmiştir. |
9. | Pediyatrik Hastalarda Uygun Endotrakeal Tüp Çapının Belirlenmesi: Distal Radius Epifiz Çapının ve Subglottik Çapın Kullanımı Estimation of Appropriate Endotracheal Tube Size in Pediatric Patients: Use of Epiphyseal Diameter of the Distal Radius and Subglottic Diameter Demet Altun, Can Doruk, Müserref Beril Dincer, Meltem Merve Güler, Dilek Altun, Emre Çamcıdoi: 10.5222/jarss.2021.44366 Sayfalar 119 - 124 (879 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, çocuklarda endotrakeal tüp (ETT) çapının belirlenmesinde yedek parametre olarak distal radius epifiz ölçümünün yararlılığını test etmektir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Yetmiş üç çocuk, yaşa dayalı formüle göre seçilen kafli ETT ile entübe edildi. Distal radius epifizinin transvers çapı ve trakeanın subglotik çapı ultrason (US) ile ölçüldü. En uygun endotrakeal tüpün dış çapı ile hem radius epifizi hem de subglottik çapın transvers çapı arasındaki ilişki hesaplandı. Tüp değiştirme ihtiyacı, US ölçümleri için zaman ve ölçümlerin kolaylık düzeyi karşılaştırıldı. BULGULAR: Entübasyonda ilk girişim başarısı% 83.6 idi. Distal radiusun epifiz çapı ile en iyi uyan ETT arasındaki korelasyon anlamlıydı (p<0.001, r= 0.619, r2=0.383, 95% CI=0.419-0.838). Benzer şekilde, subglottik trakeal çap ile en iyi uyan ETT arasındaki korelasyon anlamlıydı (p<0.001, r=0.744, r2=0.553, 95% CI=0.678-825). Radyal epifiz çapına ve subglottik çapa göre tahmini ETT çapları sırasıyla% 82.2 ve% 94.5. Radyal epifiz ve subglottik alanın ultrason ile ölçümleri için süre sırasıyla 38.3 ± 9.6 ve 24.9 ± 4.6 saniye idi (p <0.001). Ultrason ölçümlerinin kolaylık düzeyi radyal epifiz için 6 (5-9) ve subglottik alan için 8 (7-9) olarak derecelendirildi (p <0.001. TARTIŞMA ve SONUÇ: Ultrason ile ölçülen distal radius epifizinin transvers çapı, çocuk popülasyonumuzda yaşa dayalı formülle benzer başarı oranıyla sonuçlandı. Ultrason ile ölçülen subglottik çap, ETT çapını daha doğru tahmin eder; aynı zamanda daha az zaman alır ve daha kolaydır. |
10. | COVID-19 Pandemisi Döneminde Sezaryen Anestezisinde Tercihlerin Analizi: Retrospektif, Tek Merkezli Çalışma Analysis of Preferences in Cesarean Anesthesia During the COVID-19 Pandemic Period: Retrospective, Single Center Study Sedef Gülçin Ural, İbrahim Hakkı Tördoi: 10.5222/jarss.2021.86729 Sayfalar 125 - 131 (1711 kere görüntülendi) Amaç: COVID-19 pandemisinin sezaryen anestezisi yöntem tercihini ve hastanede yatış sürecini etkileyip etkilemediğini saptamayı amaçladık. Yöntem: Mevsimsel farklılıkları ortadan kaldırmak için 2019 ve 2020 Mart-Eylül ayları arasında sezaryen ameliyatına alınan 3.320 hastanın dosyaları incelendi. Grup I (n=1941), Mart-Eylül 2019 pandemi öncesi ve Grup II (n=1379) Mart-Eylül 2020 pandemi dönemi olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların demografik bilgileri, acil/elektif cerrahi olup olmadığı, anestezi yöntemleri ve hastanede kalış süreleri hastane veri tabanından kaydedildi. Bulgular: ASA skorları (p=0.049) ve hastanede yatış süresi (p<0.001) Grup I’de daha yüksekti. Spinal anestezi tercihi her 2 grupta da yüksekti (p<0.001). Her 2 grupta da acil ve elektif sezaryenlerde spinal anestezi tercihi genel anesteziye oranla daha yüksekti (p<0.001). Yalnızca acil şartlarda alınan ve spinal anestezi uygulanan 3 sezaryenin PCR sonucunun postoperatif pozitif olduğu saptandı. Her 3 vardiyada da ameliyat edilen hasta sayısı Grup I’de daha yüksekti (p<0.001). Sonuç: COVID-19 pandemisi döneminde de önceki dönemde olduğu |
11. | Granisetronun Spinal Anestezi Kaynaklı Hipotansiyona Etkisi Effects of Granisetron on Spinal Anesthesia-induced Hypotension Cem Koray Çataroğlu, Alp Alptekin, Aysel Gezer, Murat Sayin, Asli Donmezdoi: 10.5222/jarss.2021.53825 Sayfalar 132 - 139 (912 kere görüntülendi) Amaç: Bulantı kusma profilaksisi için kullanılan intravenöz granisetronun spinal anestezi kaynaklı hipotansiyon ve bradikardi üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Spinal anestezi altında elektif opere edilen, ASA 1-2 sınıfında olan 120 hasta rastgele olarak Grup G (Granisetron; n=60) ve Grup P (Plasebo; n=60) gruplarına ayrıldı. Spinal anesteziden 5 dk önce, G grubuna 10 mL %0.9 serum fizyolojikle seyreltilmiş 1 mg intravenöz granisetron ve P grubuna ise 10 mL intravenöz %0.9 serum fizyolojik uygulandı. İki gruptaki tüm hastalara 15 mg hiperbarik bupivakain %0.5 ile L4-5 seviyesinden spinal anestezi yapıldı. Motor blok derecesi ve seviyesi, sensoryal blok seviyesi ve hemodinamik veriler, anesteziden önce bir kez ve sonra ise 20 dk boyunca her 5 dk’da bir kaydedildi. Bulgular: Her iki grubun demografik verilerinde anlamlı fark yoktu. İlk değerlere göre hemodinamik verilerde her iki grupta da düşme görülse de G grubunda sistolik, diastolik ve ortalama kan basıncı ölçümleri istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti. Kalp atım hızında anlamlı fark gözlenmedi. Sonuç: İntravenöz olarak uygulanan granisetron spinal anestezi sonrası gelişen hipotansiyonu azaltır, ancak kalp atım hızı üzerine belirgin etkisi yoktur. |
OLGU SUNUMU | |
12. | Bir Anesteziyoloğun Korkulu Rüyası: Entübasyon Sonrası Trakea Rüptürü Anesthesiologist’s Horror Case: Postintubation Tracheal Rupture Tuba Berra Sarıtaş, Bilal Atilla Bezen, Remziye Gül Sıvacıdoi: 10.5222/jarss.2021.06025 Sayfalar 140 - 143 (1091 kere görüntülendi) Endotrakeal entübasyon nispeten kolay bir işlemdir, ancak bu kolay işlem nedeniyle komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Uygulayıcıların beklenmeyen zor entübasyon için hazır olmaları gerekir ve kılavuzlar ışığında müdahale edilmelidir. Bu yazıda intraoperatif olarak tanı konulan ve tanıdan hemen sonra tedavi edilen 48 yaşında bir kadın hastada trakeal rüptür olgusu tanımlanmıştır. Entübasyon sonrası trakeal rüptür çok nadir olmasına rağmen; sonuç olarak solunum yetmezliği, amfizem, hatta ölüm görülebilir. Klinik şüphe rüptür tanısında ilk ve en önemli adımdır. Acil bronkoskopi, akciğer röntgeni ve toraks tomografisi, laserasyonun tipinin ve uzunluğunun teşhisi için gereklidir. Literatürde hem konservatif hem de cerrahi tedaviler membranöz trakeal rüptürün tedavisi için uygundur. Bu olgu sunumunda, beklenmeyen zor entübasyon sonrası gelişen trakeal rüptür nedenleri ve tedavi yaklaşımı anlatılmaktadır. |
13. | Emanuel Sendromlu Çocuk Hastada Anestezik Yaklaşım Anesthetic Management of a Pediatric Patient with Emanuel Syndrome Bengisu Ercan, Aysun Ankay Yilbas, Özgür Canbay, Ümitcan Ünverdoi: 10.5222/jarss.2021.31932 Sayfalar 144 - 146 (1392 kere görüntülendi) Emanuel sendromu; multipl konjenital anomaliler, kraniofasial dismorfizm, ciddi gelişme geriliği ve mental retardasyon ile karakterize oldukça ender, herediter resesif bir hastalıktır. Biz bu olgu sunumunda, izole yarık damak ameliyatı geçiren Emanuel sendromlu pediatrik hastamızdaki anestezi yaklaşımımızı tartışmayı amaçladık. Hastanın anestezi yönetiminde total intravenöz anestezi tercih edildi. Endotrakeal entübasyon videolaringoskopi ile gerçekleştirildi. Sorunsuz intraoperatif takibin ardından, ekstübasyon sonrası solunum sıkıntısı gelişmesi üzerinde hasta yine entübe edilerek yoğun bakım ünitesine devredildi. Hastamızda olduğu gibi, eşlik eden mikro-retrognati nedeniyle anesteziyologlar zor hava yolu olasılığına hazır olmalıdır. Ayrıntılı bir preoperatif değerlendirme, zor hava yolu hazırlığı ve dikkatli hemodinamik monitorizasyon ile bu ender hastalığın anestezi yönetiminde sorunlar en aza indirgenebilir. |
14. | Acil Cerrahi Gerektiren Vagal Sinir Stimulatörlü Hastada Anestezi Yönetimi Anesthesia Management in a Patient with Vagal Nerve Stimulator Requiring Emergency Surgery Huri Yeşildal, Tülay Çardaközüdoi: 10.5222/jarss.2021.36450 Sayfalar 147 - 150 (935 kere görüntülendi) Vagal sinir stimulasyonu (VNS) ilaçlara dirençli epileptik nöbetleri olan hastalarda uygulanan bir yöntemdir. Epilepsi dışında migren, kronik ağrı ve depresyonda da uygulanmaya başlanmıştır. Obstrüktif uyku apnesi, gastrik içeriğin aspirasyonu, vokal kord paralizisi, ses kısıklığı, dispne ve kardiyak aritmiler VNS’li hastalarda sık görülen ve anestezi uygulamalarında sorun yaratabilecek komplikasyonlardır. Yirmi beş yaşında erkek hastanın sağ dizde derin kesi ve aktif kanama nedeniyle ortopedi tarafından acil ameliyatı planlandı. Hasta mental retarde ve nonkoopere idi, kardiyak ve solunum sistemi muayenesi normaldi. Üç yaşından beri epilepsisi olan hastaya, 2 yıl önce VNS cihazı takılmıştı. Kan biyokimyası, hemogram ve koagülasyon parametreleri, EKG, akciğer grafisi ve nöroloji konsültasyonu istendi. VNS cihazına herhangi bir müdahalede bulunulmadan ameliyata alındı. Genel anestezi uygulandı, hasta entübe edildi. BIS monitörizasyonu uygulandı, intraoperatif dönemde bir sorun yaşanmadı, postoperatif dönemde yoğun bakım ünitesine alındı. Elektif cerrahi öncesi VNS cihazının kapatılması veya yeniden programlanması önerilmektedir. Acil durumlarda cihaza herhangi bir müdahalede bulunulmayabilir. LMA kullanılması hava yolu obstrüksiyonuna yol açabileceğinden önerilmez. Entübe hastalarda vagusun uyarısı vokal kordda hasara neden olabilir. Perioperatif ve postoperatif dönemde nöbetler görülebilir. Postoperatif dönemde solunum problemleri ve obstrüktif uyku apnesi nedeniyle hasta yakın takip edilmelidir. Anestezistler elektriksel uyarı veren implantlara ait teknik özellikler, yan etkiler ve anestezi uygulamaları sırasında karşılaşılacak sorunlarla ilgili bilgi sahibi olmalıdır. |
EDITÖRE MEKTUP | |
15. | Obstetrik Anestezi Pratiğindeki Kritik Konularda Güncel Öneriler Up-to-date Recommendations for Obstetric Anesthesia Practice on Critical Issues Berrin Günaydındoi: 10.5222/jarss.2021.62134 Sayfalar 151 - 152 (1221 kere görüntülendi) Makale Özeti | |