ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 31 (3)
Cilt: 31  Sayı: 3 - 2023
1. 
Kapak
Cover

Sayfalar I - 0 (358 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (323 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - VI (349 kere görüntülendi)

DERLEME
4. 
Laparoskopik Cerrahi ve Anestezi
Laparoscopic Surgery and Anesthesia
Begum Nemika Gokdemir, Nedim Cekmen
doi: 10.54875/jarss.2023.63496  Sayfalar 173 - 187 (1658 kere görüntülendi)
Laparoskopik cerrahiler (LC), daha az travma, erken mobilizasyon, minimum kan kaybı, daha az yara skarı ve ağrı, daha kısa postoperatif iyileşme ve hastanede kalış süreleri ve daha düşük mortalite ve morbidite gibi avantajları nedeniyle konvansiyonel laparotomiden üstündür. Laparoskopik cerrahiler sırasında, uygulanan karbondioksit insuflasyonuna bağlı olarak intraabdominal basınç artışı ve oluşan hiperkarbi sonucunda sistemler üzerinde önemli hemodinamik, kardiyopulmoner ve fizyolojik değişiklikler meydana gelir. Anestezi yönetiminde ana hedefler, temel patofizyolojiyi anlamak, fonksiyonel durumu ve hemodinamiyi optimize etmek ve komorbiditeleri yönetmek olmalıdır. Laparoskopik cerrahiler geçirecek hastalarda pnömoperitonyumun (PP) etkilerini ve sonuçlarını minimalize etmek için her hastada olduğu gibi ayrıntılı preoperatif değerlendirme, anesteziyolog ve cerrahı içeren multidisipliner bir yaklaşımla yapılmalıdır. Derlememiz, PP uygulanarak gerçekleştirilen LC sırasındaki patofizyolojik ve sistemik değişikliklerin önemini vurgulamakta, klinik pratikte uygulanan anestezi yöntemlerinin LC sonrası derlenme ve postoperatif komplikasyonlarını özetlemektedir.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
5. 
Septorinoplasti Olgularında Sevofluran İnhalasyon Anestezisi ve Propofol İle Uygulanan Total İntravenöz Anestezinin Postoperatif Boğaz Ağrısı ve Bulantı-Kusma Açısından Karşılaştırılması
Comparison of Sevoflurane Inhalation Anesthesia and Total Intravenous Anesthesia with Propofol in Terms of Postoperative Sore Throat and Nausea/Vomiting in Septorhinoplasty Cases
Meral Erdal Erbatur, Andac Dedeoglu, Okan Andic, Resit Saruhan, Recep Gokce, Osman Uzundere, Erhan Gokcek, Cem Kivilcim Kacar
doi: 10.54875/jarss.2023.26879  Sayfalar 188 - 196 (943 kere görüntülendi)
Amaç: Bu araştırmanın amacı, genel anestezi uygulanan elektif septorinoplasti vakalarında intraoperatif sevofluran kullanılarak yapılan inhalasyon anestezisi ve propofol ile yapılan total intravenöz anestezinin boğaz ağrısı ve postoperatif bulantı-kusma açısından karşılaştırılmasıdır.
Yöntem: Bu prospektif gözlemsel çalışmaya toplam 52 hasta dahil edildi. Anestezi indüksiyonunu takiben Grup 1’e (n=26) sevofluran inhalasyonu ve remifentanil infüzyonu; Grup 2’ye (n=26) ise intravenöz propofol ve remifentanil infüzyonu başlandı. Ameliyat sonunda bulantı-kusma varlığı, boğaz ağrısı varlığı ve şiddeti, ekstubasyon süreleri, ek analjezik ve antiemetik verilen hasta sayısı kaydedildi.
Bulgular: Anestezi sonrası bakım ünitesinde, postoperatif 2., 6. ve 12. saatlerde Grup 2’de daha az boğaz ağrısı mevcuttu (p değerleri sırasıyla: 0,014; 0,004; 0,015; 0,044). Postoperatif ek analjezik uygulanan hasta sayısı Grup 1’de 19 iken Grup 2’de 9 olarak tespit edildi (p=0.005). Postoperatif bulantı-kusma açısından gruplar arasında herhangi bir fark olmadığı saptandı.
Sonuç: Septorinoplasti operasyonlarında propofol ile yapılan total intravenöz anestezinin sevofluran kullanılarak yapılan inhalasyon anestezisine kıyasla daha az boğaz ağrısı ve postoperatif analjezik kullanımına neden olduğu saptanmıştır.

6. 
Hematolojik Parametrelerin Transforaminal Epidural Steroid Enjeksiyonu Sonrası Ağrı Azalması Üzerine Etkisi
The Impact of Hematological Parameters on Pain Relief After Transforaminal Epidural Steroid Injection
Samet Sancar Kaya
doi: 10.54875/jarss.2023.57614  Sayfalar 197 - 202 (379 kere görüntülendi)
Amaç: Radikülopatilerde inflamasyon önemli rol oynadığından ve nötrofil/lenfosit oranı (NLO) ve trombosit/lenfosit oranlarının (TLO) inflamasyon ile ilişkileri bilindiğinden, bu değerlerin lomber radikülopatili hastalarda transforaminal epidural steroid enjeksiyonlarına (TFESİ) etkileri araştırıldı.
Yöntem: Lomber radikülopati tanısı alan ve TFESİ uygulanan toplam 101 hasta retrospektif olarak incelendi. Tedavi başarısı, TFESİ’den bir ay sonra vizüel analog skala (VAS) skorlarında ≥ %50 azalma olarak kabul edildi. Çalışmaya alınan hastalar TFESİ cevabına göre başarılı veya başarısız olarak iki gruba ayrıldı ve iki grup arasında hemogram parametreleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 49,43±13,29 olan 46 kadın ve 55 erkek hasta dahil edildi. Nötrofil, lenfosit, monosit, trombosit sayıları, mean plazma volümü (MPV), kırmızı hücre dağılım genişliği (RDW), platelet/ lenfosit oranı (PLR), sistemik inflamatuar indeks (SII), sedimantasyon ve C-reaktif protein (CRP) açısından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Nötrofil-lenfosit oranı başarılı grupta [2,34 (1,70-3,17)], başarısız gruba göre [1,79 (1,51-2,57)] istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek tespit edildi (p=0,026).
Sonuç: Nötrofil-lenfosit oranı, lomber radikülopatisi olan hastalarda TFESİ tedavisine yanıtı tahmin edebilir. Nötrofil lenfosit oranı yüksek hastalar TFESİ’ye daha iyi yanıt verirler.

7. 
Üç Farklı Kateter Sabitleme Tekniğinde Epidural Kateter Migrasyonunun Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Bir Çalışma
Comparison of Epidural Catheter Migration in Three Different Techniques of Catheter Fixation: A Prospective Randomised Study
Vidarshna Viburajah, Venkatesh Selvaraj, Sree Kumar E J, Sathish Kalyan
doi: 10.54875/jarss.2023.59480  Sayfalar 203 - 209 (411 kere görüntülendi)
Amaç: Postoperatif dönemde epidural kateter migrasyonunu önlemede subkutan tünellemenin daha etkili olacağını varsaydık. Epidural kateter migrasyonu için üç farklı fiksasyon tekniğini karşılaştırdık.
Yöntem: Lomber epidural ile postoperatif analjezi planlanarak elektif cerrahi uygulanan hastalar dahil edildi. Kateter fiksasyonuna göre 3 gruba ayrıldı – Grup I: şeffaf yapışkan pansuman bandı, Grup II: fiksatör cihazı (LockIt Plus®) ve Grup III: dikey olarak subkutan tünel açılan kateter. Kateter işareti, yerleştirme sırasında ve ikinci günün sonunda çıkarıldığında not edildi. Birincil sonuç ölçütü epidural kateter migrasyonuydu; ikincil sonuç ölçütleri komplikasyonlar ve hasta memnuniyet skorlarıydı.
Bulgular: Çalışmaya, cerrahi uygulanan 170 hastadan 150’si dahil edildi. Grup I’in grup II’ye kıyasla Göç Olasılığı oranı (LR) 13.28 (p<0.001), grup III ile 7.06 (p=0.007) idi. Grup II ve III arasında anlamlı bir fark yoktu (LR 1,12, p=0,29). Memnuniyet puanları Grup II ve III arasında karşılaştırılabilirdi. Gruplar arasında komplikasyon açısından fark yoktu.
Sonuç: Epidural migrasyon, postoperatif ilk iki günde sürekli lomber epidural analjezi uygulanan hastalarda hem tünelleme hem de Lockit plus® yöntemleriyle transparan adeziv ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak azaldı. Subkutan tünel açma yöntemi migrasyon açısından LockIt plus® sabitleme yöntemi kadar güvenli bulundu.

8. 
COVID-19 Yoğun Bakım Hastalarında Serum Ürik Asit Düzeyinin Solunum Yetmezliğinin Ciddiyeti ve Mortalite Üzerine Etkisi
Effect of Serum Uric Acid Level on Severity of Respiratory Failure and Mortality in COVID-19 Critical Patients
Ümmügülsüm Gaygısız, Lale Karabıyık
doi: 10.54875/jarss.2023.75508  Sayfalar 210 - 216 (367 kere görüntülendi)
Amaç: Coronavirus hastalığı 2019 (COVID-19)’un klinik şiddeti ve mortalitesini tahmin etmede C-reaktif protein (CRP), prokalsitonin, ferritin, d-dimer gibi rutin laboratuvar parametreleri kullanılmaktadır. Bu parametrelerin sınırlı spesifiteleri ve hastalar arasındaki değişkenliği nedeniyle daha spesifik parametrelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ürik asit düzeyleri ile COVID-19’un ciddiyeti ve mortalitesi arasında ilişki olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) takibinin ilk 10 gününde yapılan günlük serum ürik asit ölçümleriyle invaziv mekanik ventilasyon (IMV) ihtiyacı ve mortalite arasındaki ilişkiyi retrospektif olarak araştırmayı hedefledik.
Yöntem: Etik komite onayı alınarak, YBÜ hasta kayıtları ve bilgisayardaki rutin laboratuvar verileri aracılığıyla uygun olan 151 hasta tarandı. Hastaneye ilk başvuruda ve YBÜ’de ilk 10 gündeki serum ürik asit ölçümleri, demografik ve klinik özellikleri, IMV ihtiyaçları ve mortaliteleri retrospektif olarak kaydedildi.
Bulgular: Yapılan analizde, IMV %60,3 ve mortalite %53,6 oranındaydı. Hastaneye ilk yatış anında ve yoğun bakım takibinde ölçülen ürik asit düzeyleri ile IMV ihtiyacı arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Ölen ve yaşayan hasta grupları arasında yapılan karşılaştırmada; ölen grupta yoğun bakım 3. ve 4. gün ürik asit değerlerinin yaşayanlara göre daha yüksek olduğu saptandı (sırasıyla p=0.023, p=0.037).
Sonuç: Yoğun bakım ünitesine yatışı gerektiren COVID-19 hastalarında ürik asit düzeylerinde 3. ve 4. günlerde görülen yükselme mortalite tahmininde anlamlı gibi görünmektedir. Bu grup hastaların YBÜ izleminde serum ürik asit düzeyi prognoz tayininde yararlı bir parametre olabilir.

9. 
Septoplasti Operasyonlarında Ketofol ile Midazolam-Fentanil Sedoanaljezi Yöntemlerinin Karşılaştırılması
Comparision of Ketofol and Midazolam-Fentanyl Sedoanalgesia Methods in Septoplasty Operations
Bilge Olgun Keleş, Menşure Kaya, Serpil Şavlı, Fatih Arslan, Cemile Açıkgöz Yıldız, Elvan Tekir Yılmaz
doi: 10.54875/jarss.2023.35693  Sayfalar 217 - 221 (387 kere görüntülendi)
Amaç: Sedoanaljezi, daha çok ameliyathane dışı girişimlerde ve bazı kısa süreli ameliyatlarda tercih edilen, sedatif ve dissosiyatif ajanların tek başına veya birlikte kullanılarak işlemin yapılabilmesini sağlayan bir anestezi yöntemidir. Kapalı teknik septoplasti operasyonu da sedoanaljezi ile yapılabilen bir operasyondur. Bu çalışmanın amacı, kapalı teknik septoplasti operasyonu geçiren hastalarda ketamin ve propofol kombinasyonu ile midazolam ve fentanil kombinasyonunun sedatif ve analjezik etkilerini, cerrahi memnuniyet ve hasta memnuniyetini karşılaştırmaktır.
Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, ASA I ve II, 60 hasta, 2 gruba ayrılarak çalışmaya alındı. Sedoanaljezi için ketamin ve propofol kullanılan hastalar Grup 1 (ketofol), midazolam ve fentanil kullanılan hastalar Grup 2 (midafenta) olarak adlandırıldı. Hastaların verileri intraoperatif anestezi formlarından ve postoperatif derlenme ünitesi formlarından kaydedildi. Komplikasyonlar, yan etkiler, cerrahi ve hasta memnuniyeti sorgulandı.
Bulgular: Ortalama arter basıncı indüksiyon sonrası 3.dakikada ketofol grubunda, mida-fenta grubuna göre anlamlı düşük bulundu. İntraoperatif 10. ve 20. dakikalarda midafenta grubundaki sedasyon skoru, ketofol grubuna göre anlamlı derecede düşüktü. Hasta memnuniyeti açısından gruplar arası anlamlı fark bulunmadı ancak cerrahi memnuniyet midafenta grubunda anlamlı olarak daha yüksekti.
Sonuç: Kapalı teknik septoplasti operasyonlarında ketofol ve midafenta yöntemleri ile uygulanan sedoanaljezi, genel anesteziye ihtiyaç olmadan güvenle kullanılabilir. Ancak sedoanaljezi için oldukça fazla tercih edilen ketofol, orta düzey sedoanaljezi ile kapalı teknik septoplasti uygulanan hastalarda, hastaların dissosiye olması ve cerrahi komutları yerine getirememesi üzerine yeterli cerrahi memnuniyet sağlayamamıştır.

10. 
Diz Replasmanı Ameliyatı Altındaki Hastalarda Bacağın İskemi/Reperfüzyonu Sırasında Tiyol-Disülfit Dengesi Üzerine Spinal ve Genel Anestezinin Etkisi
The Effect of Spinal and General Anesthesia on Thiol-Disulfide Balance During Ischemia/Reperfusion of the Leg in Patients Undergoing Knee Replacement Surgery
Esma Meltem Simsek, Semsi Mustafa Aksoy, Nurettin Manti, Ozcan Erel, Salim Neselioglu, Ahmet Firat
doi: 10.54875/jarss.2023.35492  Sayfalar 222 - 229 (531 kere görüntülendi)
Amaç: Cerrahi travmaya stres cevap olarak gelişen ciddi nöroendokrin ve sitokin aktiviteleri oluşur. Buna ek olarak turnike indirilmesiden sonra gelişen iskemi/reperfüzyon injurisi ile oluşan serbest oksijen radikalleri oksidatif strese neden olur. Tiyol ve disülfit son zamanlarda güvenle kullanılan yeni oksidatif stres parametrelerinden biridir. Bu çalışmanın amacı, total diz protezi (TDP) cerrahisinde sıklıkla kullanılan genel ve spinal anestezideki tiyol-disülfit dengesini karşılaştırmaktır.
Yöntem: Çalışmada etik kurul onayı alındıktan sonra 60-74 yaşları arasında TDP yapılacak 56 hasta randomize olarak genel anestezi (n=26) ve spinal anestezi (n=30) grubuna ayrıldı. Preanestezik olarak (T1) kan örneği alındıktan sonra cerrahi sırasında turnike uygulandı. Turnike indirilmesi sonrası 5. (T2) ve 40. dakikalarda (T3) ve 24. saatte (T4) doğal tiyol, toplam tiyol, disülfit, disülfit/doğal tiyol oranı, disülfit/toplam tiyol oranı ve doğal tiyol/toplam tiyol oranı bakılmak üzere kan örnekleri toplandı. Bütün hastalara postoperatif süreçte intravenöz hasta kontrollü analjezi uygulandı. Ortalama arter basıcı, turnike süreleri, Vizüel analog skala (VAS) skorları kaydedildi. Tiyol-disülfit dengesinde tiyol azalması ve disülfit artması oksidatif stres indikatörü olarak kaydedildi.
Bulgular: Yirmi dört saat sonundaki VAS ve analjezik tüketiminde gruplar arasında fark yoktu. Genel anestezi grubunda ölçülen tüm zamanlarda doğal tiyol, toplam tiyol, doğal tiyol/toplam tiyol düzeyinde artma, disülfit, disülfit/doğal tiyol ve disülfit/toplam tiyol oranında azalma vardı.
Sonuç: Tiyol-disülfit dengesi açısından değerlendirme, genel anestezinin oksidatif stres üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu düşündürmektedir.

11. 
Yoğun Bakımdaki COVID-19 Hastalarında Prognostik Belirteçler: Hemostatik Parametreler Mortaliteyi Öngörebilir mi?
Prognostic Markers in COVID-19 Patients in Intensive Care: Can Hemostatic Parameters Predict Mortality?
Duygu Kayar Çalılı, Ali Yasin Özercan, Halil Demirçakan, Selman Ünal, Serdar Başboğa, Yılmaz Aslan, Deniz Erdem, Demet Bölükbaşı, Seval İzdeş
doi: 10.54875/jarss.2023.55822  Sayfalar 230 - 238 (322 kere görüntülendi)
Amaç: Araştırmamızda kritik Coronavirus 2019 (COVID-19) hastalarında birincil olarak hemostaz parametrelerinin, ikincil olarak da demografik, klinik ve laboratuvar değerlerinin hastalığın mortalitesini öngörüp öngöremediğini incelemeyi amaçladık.
Yöntem: Yoğun bakım (YB) ünitesine kabul edilen, tanısı laboratuvar sonucu ile doğrulanmış COVID-19’lu erişkin 180 YB hastası retrospektif olarak incelendi. Kayıtları tam olan 145 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar ölen (n=58) ve taburcu olan (n=87) olarak iki gruba ayrıldı. İki grubun demografik ve klinik özellikleri, vazopresör tedavi kullanımı, invaziv mekanik ventilasyon (İMV) gereksinimi, Akut Fizyoloji ve Kronik Sağlık Değerlendirmesi II (APACHE II) skoru, YB yatış süreleri ve YB’a yatış laboratuvar değerlerinin mortalite ile ilişkisi ve kesim değerleri incelendi.
Bulgular: Hemostatik parametrelerden sadece D-dimer>1,08 mg L⁻¹ mortalite öngörücüsü olarak anlamlı bulunurken (p=0,04), trombosit, protrombin zamanı (PT), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), Uluslararası Normalleştirilmiş Oran (INR) ve fibrinojen değerlerinin mortalite ile anlamlı ilişkisi saptanmadı. Ayrıca ileri yaş>76 yıl, hipertansiyon (HT), İMV gereksinimi, APACHE II skoru>23, prokalsitonin (PCT)> 0,21 μg L⁻¹, lenfosit<0,4 109 L⁻¹, interlökin 6 (İL-6)>93 pg mL⁻¹ parametreleri mortalite öngörücüsü olarak bulundu (p<0,05). Nötrofil ve C-reaktif protein (CRP) değerlerinin mortalite ile anlamlı ilişkisi görülmedi (p>0,05).
Sonuç: Araştırmamız sonucunda ileri yaş, HT, yüksek APACHE II skoru, İMV gereksinimi, vazopresör tedavi, PCT, Lenfosit, İL-6 ve D-dimer düzeyinin mortalite öngörücüsü olabileceğini belirledik. COVID-19’ da mortalite öngörücülerini belirlemenin hastalığın kötü gidişinin erken tanınması ve gelişebilecek komplikasyonları yönetebilmek açısından değerli olduğu görüşündeyiz.

12. 
Beyin Cerrahları ve Ortopedistlerin Spinal Patolojilerde Cerrahi Sonrası Gelişmiş İyileşme (ERAS) Protokolüne Yaklaşımları: Tek Merkez, Anket Çalışması
Approaches of Neurosurgeons and Orthopedists to the Protocol for Enhanced Recovery After Surgery (ERAS) in Spinal Pathologies: A Single Center, Survey Study
Gokcen Emmez
doi: 10.54875/jarss.2023.96729  Sayfalar 239 - 248 (418 kere görüntülendi)
Amaç: Cerrahi Sonrası Gelişmiş İyileşme protokolü (ERAS), hastaların postoperatif dönemde mümkün olan en kısa sürede normal yaşam fonksiyonlarına geri dönmeleri için uygulanan multimodal yaklaşımları tanımlar. Hastanın hastane başvurusuyla, taburculuğu arasındaki perioperatif süreci kapsar. Çalışmamızın amacı, merkezimizdeki beyin cerrahları ve ortopedistlerin spinal patolojilerde ERAS protokolüne yaklaşımlarını gözlemlemek ve farkındalık yaratarak ERAS’ın rutin kullanımını sağlamaktır.
Yöntem: Spinal cerrahiler için ERAS protokolü maddelerine göre düzenlenen anket, yerel etik kurul onayı sonrasında katılımcılara elden veya mail yoluyla iletildi. Anket cerrahların, spinal cerrahinin preoperatif, intraoperatif ve postoperatif dönemlerindeki anestezi, analjezi, cerrahi teknik, açlık-beslenme ve erken mobilizasyon gibi temel konulardaki yaklaşımlarını araştıran sorulardan oluşmaktaydı.
Bulgular: Anket 22’si (%41.5) beyin cerrahı, 31’i (%58.5) ortopedist olmak üzere 53 doktor tarafından dolduruldu. Katılımcıların preoperatif dönemle ilgili sorulara verdikleri cevaplar değerlendirildiğinde; hasta bilgilendirme, diabetik hastaların kan glukoz regülasyonunun sağlanması, preoperatif cilt hazırlığının yapılması, profilaktik antibiyotik ve antitrombotik ajan kullanımının %100 oranında olduğu saptandı. Anestezi yöntem tercihinde ortopedistlerin %38.7 oranında rejyonal anestezi, beyin cerrahlarının ise %59 oranında genel anestezi uygulamalarını tercih ettikleri görüldü. Cerrahi ekipler, cerrahi dren ve idrar sondasını postoperatif daha çok 1. gün çıkarmayı tercih etmişlerdir. Mobilizasyon için ise ortopedistler %87.1 oranında postoperatif 1. günü, beyin cerrahları ise %72.7 oranında cerrahi gününü tercih etmişlerdir.
Sonuç: Ankete katılan kliniklerin rutin uygulamaları ERAS başlığı altında olmasa da, protokolü oluşturan maddeler incelendiğinde protokole yakın veya uygun uygulamalarının olduğu görülmüştür. ERAS protokollerinin kliniklerde yaygın ve doğru kullanımı için, cerrahi ekipler ERAS konusunda bilgilendirilmeli ve kullanımı konusunda teşvik edilmelidir.

OLGU SUNUMU
13. 
Ağır Valproik Asit Zehirlenmesinde Kombine Tedavi
Combined Therapy in Severe Valproic Acid Intoxication
Fatma Erseven
doi: 10.54875/jarss.2023.21704  Sayfalar 249 - 251 (706 kere görüntülendi)
Valproik asit, bipolar bozukluk, manik depresif psikoz, majör depresif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve epilepsi gibi çeşitli psikiyatrik ve nörolojik bozuklukları olan hastalarda sıklıkla kullanılır. Terapötik aralığının dar olması nedeniyle toksikolojik acil durumlara sık neden neden olan ajanlardan birisidir. Valproik asit zehirlenmesi nedeniyle entübe olan, hemodiyalize alınan ve karbapenem grubu antibiyotik kullanılarak eş zamanlı olarak tedavi edilen bir erişkin hasta burada sunulmuştur.