ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 32 (2)
Cilt: 32  Sayı: 2 - 2024
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (251 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (245 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - 0 (170 kere görüntülendi)

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
4. 
Cerrahi Debridman Gerektiren Mukormikozis Vakalarına Anestezik Yaklaşım
Anesthetic Management of Mucormycosis Cases Requiring Surgical Debridement
Bilge Tuncer, Yasemin Akcaalan, Sumeyye Kocagil, Asena Irem Yildiz, Fulya Celik, Burak Celik, Ezgi Erkilic
doi: 10.54875/jarss.2024.48802  Sayfalar 75 - 80 (273 kere görüntülendi)
Amaç: Mukormikoz nadir görülen, hızlı ilerleyen ve sıklıkla ölümle sonuçlanan, bağışıklık sistemi baskılanan olgularda görülen bir mantar enfeksiyonudur. Bu çalışmada, mukormikoz hastalarının anestezi yönetiminde karşılaşılan perioperatif zorlukları değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Çalışmaya 01.01.2020 ve 31.12.2022 tarihleri arasında 3 yıllık dönemde mukormikoz nedeniyle ameliyat edilen 18 yaş üstü vakalar dahil edildi. Perioperatif kayıtlar retrospektif olarak incelenerek değerlendirildi.
Bulgular: Bu sürede 47 mukormikozis vakasının 25’i operasyona alınmıştır. Bu vakaların verileri çalışma için analiz edildi. Oniki (%48) hasta rinoserebral, 7 (%28) hasta rino-orbital, 5 (%20) hasta rino-orbito-serebral, 1 (%4) hasta rino-pulmoner mukormikoz tanısı almıştır. Tüm vakalarda eşlik eden komorbidite mevcuttu. En sık görülen komorbidite 20 vakada (%80) diabetes mellitus iken, bunu 12 vakada (%48) hipertansiyon, 7 vakada (%28) akut böbrek hasarı ve 5 vakada (%20) koroner arter hastalığı izlemiştir. Altı vakada (%24) COVID-19 enfeksiyonu öyküsü mevcuttu ve steroid tedavisi almışlardı. Entübasyon 2 vakada (%8) zordu. İki vakada (%8) intraoperatif hemodinamik instabilite ve inotrop gereksinimi vardı. Vakaların 6’sı (%24) entübe olmak üzere 17 (%68) vaka Yoğun Bakım Ünitesi’ne (YBÜ) çıkarıldı. Yoğun Bakım Ünitesinde ortalama yatış süresi 22,7 gün, toplam hastane yatış süresi ise 42 gündü. Onbir (%44) vaka mekanik ventilatöre ihtiyaç duydu. Mortalite 12 hastada (%48) görüldü.
Sonuç: Mukormikozda cerrahi debridmanın anestezi yönetimi zordur. Zorluklar arasında zor entübasyon ve böbrek fonksiyon bozukluğu yer alır. Bu vakaların cerrahi sonrası hızlı progresyon ve komorbiditeler nedeniyle YBÜ’nde takibi önemlidir.

5. 
Kontrollü Hipotansif Anestezi ile Yapılan Timpanoplastilerde Baş Pozisyonunun Serebral Oksijen Saturasyonu Üzerine Etkisi
Effect of Head Position on Cerebral Oxygen Saturation in Tympanoplasties Performed with Controlled Hypotensive Anesthesia
Tankut Uzun, Ahmet Doblan, Nazli Basmaci, Togay Muderris
doi: 10.54875/jarss.2024.86648  Sayfalar 81 - 88 (250 kere görüntülendi)
Amaç: Timpanoplastilerde ters trendelenburg pozisyonunda ve kontrollü hipotansiyon etkisi altındaki hastalarda daha önce araştırılmamış olan, baş pozisyonunun serebral oksijenizasyon üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu prospektif çalışma Temmuz 2020-Kasım 2020 tarihleri arasında kliniğimizde gerçekleştirildi. Yaşları 18-59 arasında ASA fiziksel durum sınıflaması skoru 1-2 olan ve ameliyat tipine göre iki grupta değerlendirilen toplam 81 hasta çalışmaya dahil edildi. Timpanoplasti grubunda baş karşı kulağa çevrilerek minimal ekstansiyonda yerleştirilirken, septoplasti grubunda baş nötral pozisyonda tutuldu. Sağ ve sol taraf bölgesel serebral oksijen saturasyonu (c-rSO2) değerleri operasyon boyunca her iki tarafta O3 bölgesel oksimetre probları ile sürekli olarak kaydedildi.
Bulgular: Timpanoplasti grubu sağ/sol olarak ayrılmadan genel bir inceleme yapıldığında ameliyat edilen taraf için medyan oksijen satürasyon düzeyi %69,50 (Q1: 61,00-Q3: 72,00), karşı taraf içinse %74,00 (Q1: 66,00-Q3: 79,00) idi. Ameliyat edilen tarafın oksijen satürasyonu istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (p<0,001). Timpanoplasti grubunda ameliyat edilen tarafın medyan oksijen satürasyonu [%69,50 (Q1: 61,00-Q3: 72,00)] septoplasti grubuna göre [%72,00 (Q1: 65,25-Q3: 77,75)] istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktü (p=0,004).
Sonuç: Bu çalışma, sırtüstü yatar ters Trendelenburg pozisyonunda başın 45° veya daha fazla rotasyonunun, rotasyonun karşı tarafında serebral desatürasyona neden olduğunu göstermiştir.

6. 
Yoğun Bakım Ünitesinde Geriatrik Kritik Hastalarda Ultrason Kullanımının Akciğer Patolojilerini Tespit Etmedeki Rolünün Prognoz, Mortalite ve Skorlamalarla Karşılaştırılması
Comparison of the Role of Ultrasound Use in Detecting Lung Pathologies with Prognosis, Mortality and Scoring in Geriatric Critically Ill Patients in the Intensive Care Unit
Serpil Bayındır
doi: 10.54875/jarss.2024.58219  Sayfalar 89 - 95 (243 kere görüntülendi)
Amaç: Solunum yetmezliği tanısı ile mekanik ventilatör desteği alan geriatrik hastaların akciğer patolojilerinin tanısının doğru ve zamanında yerine konularak tedaviye erken başlanması önemlidir. Bu çalışmanın amacı, yoğun bakım ünitesinde takip ettiğimiz geriatrik hastalarda akciğer ultrasonunun prognoz ve mortalite üzerine etkisini skorlama yaparak araştırmaktır.
Yöntem: Yoğun bakımda takip edilen hastalar akciğer USG yapılanlar Grup AUSG (n=48) ve akciğer grafisi, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) veya bronkoskopi tercih edilenler Grup NAUSG (n=74) olarak gruplandırıldı. İki grup tanı koyma süresi, ek konsültasyon sayısı, tedavi ve taburcu olma süresi, hastane yatış süresi, mortaliteleri ve skorlarla karşılaştırılması hastane bilgi yönetim sistemi kullanılarak yapıldı. Hastaların arteriyel kan gazı, tam kan tetkiki, biyokimya, prokalsitonin, C-reaktif protein ve endotrakeal aspirat kültür sonuçları kaydedildi. Grupların klinik pulmoner enfeksiyon skoru, pnömoni ağırlık skoru-65, pulmoner ağırlık indeksi, akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirmesi 2 skorları hesaplanarak karşılaştırıldı.
Bulgular: Grup AUSG’de tanı koyma süresi 1 ± 0,64 gün, tedavi süresi 10 ± 4,62 gün ve ihtiyaç duyulan konsültasyon sayısı 1 ± 0,68, Grup NAUSG’ye göre anlamlı (p<0,05) olarak düşük tespit edildi. Mortalite oranı Grup AUSG’de 14 (%29,2) hasta, Grup NAUSG’de 25 (%33,8) hasta olarak bulundu (p>0,05). Hastaların skorları karşılaştırıldığında Grup AUSG’de klinik pulmoner enfeksiyon skoru, pnömoni ağırlık skoru-65 (4 ± 0,79) ve pulmoner ağırlık indeksi (3 ± 0,87) değerleri anlamlı olarak (p<0,05) daha düşük bulundu. Akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirmesi 2 skorunda anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür.
Sonuç: Kritik durumdaki yaşlı hastaların tanı ve tedavisi için akciğer ultrasonu yapılması, akciğer patolojilerinin daha erken tespit ve tedavi edilmesini sağlayarak ölüm oranlarını, gereksiz görüntüleme ve konsültasyonları azaltabilir. Avantajları arasında kolay ve hızlı hasta başı uygulama ve eş zamanlı sonuçlar yer almaktadır.

7. 
Laparoskopik Kolesistektomi Sonrası Bulantı ve Kusmanın Önlenmesinde Deksametazon ve Gabapentinin Etkinliği ve Karşılaştırılması
The Effects and Comparative Efficacy of Dexamethasone and Gabapentin on Nausea and Vomiting after Laparoscopic Cholecystectomy
Gizem Avci, Nilhan Kansu Alemdar
doi: 10.54875/jarss.2024.50251  Sayfalar 96 - 102 (250 kere görüntülendi)
Amaç: Postoperatif bulantı ve kusma (POBK) ameliyat sonrası sık görülen bir komplikasyondur. Çalışmanın amacı, POBK’de yeni tedavi stratejileri olan gabapentin ve deksametazonun etkinliğini araştırmaktı.
Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya elektif kolesistektomi yapılan 18-70 yaş arası toplam 136 ASA I-II hasta dahil edildi. Grup D (n=66) anestezi indüksiyonundan sonra 4 mg intravenöz deksametazon ve Grup G (n=70) 600 mg gabapentin oral tedavi aldı. Tüm hastalara genel ameliyathanede standart DII ve V5 derivasyonlu EKG, otomatik non-invaziv kan basıncı ve periferik oksijen satürasyonu monitörizasyonu uygulandı, orotrakeal entübasyon sonrası total intravenöz anestezi yöntemi ile anestezi idamesi sağlandı ve ameliyat sonunda hastalar postoperatif bakım ünitesine transfer edildi. Bulantı ve kusma semptomları, ağrı skorları ve ilk 24 saat içinde ek antiemetik/analjezik gereksinimlerinin zamanı ve dozu izlendi.
Bulgular: Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı demografik farklılıklar yoktu ve sonuçlar hem deksametazon hem de gabapentinin ameliyat sonrası bulantı ve kusmayı önlemede etkili olduğunu gösterdi. Kurtarıcı antiemetik tedavi ihtiyacı her iki grupta da benzerdi (p=0.2). Gabapentin grubunda deksametazon grubuna kıyasla anlamlı ölçüde daha az postoperatif analjezik gereksinimi olduğu görüldü.
Sonuç: Ameliyat sonrası bulantı ve kusma riski yüksek olan hastalara antiemetik ilaç profilaksisi uygulanmalı ve farklı antiemetik ilaç grupları ile tedavi düşünülmelidir. Deksametazon ve gabapentin POBK’nin önlenmesinde etkili ilaçlar olarak kabul edilebilir.

8. 
Ratlarda Oluşturulan Renal İskemi Reperfüzyon Hasarında Epibatidinin Etkileri
The Effect of Epibaditine on Renal Ischemia Reperfusion Injury in Rats
Ayşe Börklüce, Gökçen Emmez, Gözde İnan, Özlem Gülbahar, Sibel Serin Kilicoglu, Mehmet Serdar Gültekin, Mustafa Bahadır, Tuba Saadet Deveci Bulut, Hasan Kutluk Pampal
doi: 10.54875/jarss.2024.05826  Sayfalar 103 - 110 (215 kere görüntülendi)
Amaç: Böbrek iskemi reperfüzyon hasarında, kolinerjik antiinflamatuar yolağın uyarılmasıyla hasarın azaltıldığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmanın amacı, sağlıklı ratlarda uygulanan renal iskemi-reperfüzyon (I/R) hasarı modelinde, iskemi öncesinde uygulanan non-selektif nikotinik asetilkolin reseptör agonisti olan epibatidinin böbrek üzerine koruyucu etkilerini araştırmaktır.
Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, 24 adet Wistar Albino rat randomize 4 gruba ayrıldı. Grup S: Sham (n=6), Grup I/R: İskemi/reperfüzyon (n=6), Grup I/R-E: İskemi/reperfüzyon-Epibatidin (n=6), Grup E: Epibatidin (n=6). Tüm gruplara anestezi altında laparotomi ve bilateral renal arter ve ven diseksiyonu yapıldı. Grup S’de başka bir işlem yapılmadı. Grup I/R ve Grup I/R-E’de 25 dakika renal iskemi ve sonrasında 24 saat reperfüzyon uygulandı. Grup I/R-E ve Grup E’de laparotomi öncesinde 5 µg kg-1 tek doz epibatidin subkutan olarak uygulandı. Reperfüzyon dönemi bitiminde serum BUN, kreatinin, serum ve idrar nötrofil jelatinaz ilişkili lipokalin (NGAL) ve sistatin C, serum IL-6 ve TNF-α incelemeleri için kan ve idrar örnekleri alındı.
Bulgular: Grup S ile karşılaştırıldığında Grup I/R’de BUN, kreatinin, NGAL, sistatin C, IL-6 ve TNF-α düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı artışlar saptandı (p<0.05). Grup I/R-E’de ise yukarıdaki biyobelirteçlerin düzeyi Grup S ile benzer düzeylerdeydi.
Sonuç: Bu sonuçlar, ratlarda oluşturulan renal I/R hasarında, iskemiden önce verilen epibatidinin, böbrek üzerine koruyucu etkisi olduğunu göstermektedir.

9. 
Kritik Birimlerde Çalışan Hemşirelerde Merhamet Yorgunluğu, Empati Eğilimi ve Mesleki Doyum Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Evaluation of the Relationship Between Compassion Fatigue, Empathy Tendency, and Job Satisfaction in Nurses Working in Critical Units
Başak Ünsal Çimen, Gökçe Durmuş Tosun, Gönül Kapıtaşı, Gamze Onat, Burak Yalçın, Ümmügülsüm Gaygısız, Lale Karabıyık
doi: 10.54875/jarss.2024.13471  Sayfalar 111 - 122 (460 kere görüntülendi)
Amaç: Yaşanılan kriz durumlarını yönetmeleri gerektiğinden ve çok sayıda ölümle karşılaştıklarından kritik birimlerde çalışan hemşirelerin stres düzeyleri çok yüksektir. Hemşirelerin yaşadığı stres ve yorgunluk; başkalarının ihtiyaçlarına karşı duyarsızlaşmaya ve empati yeteneğinin azalmasına yol açarken, zamanla merhamet yorgunluğunda artış ve iş doyumunda azalma ile sonuçlanmaktadır. Bu tek merkezli tanımlayıcı anket çalışmasında, kritik birimlerde çalışan hemşirelerde merhamet yorgunluğu, empati eğilimi ve mesleki doyum düzeylerinin birlikte araştırılması ve aralarındaki ilişkinin incelemesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Ameliyathane, yoğun bakımlar ve acil servis gibi kritik birimlerde hastaların izlendiği bölümlerde çalışan hemşirelerin katıldığı bir anket çalışması planlandı. Veri toplama aracı olarak “Tanıtıcı Bilgi Formu”, “Merhamet Doyumu Ölçeği”, “Empatik Eğilim Ölçeği” ve “İş Doyumu Ölçeği” kullanıldı.
Bulgular: 155 hemşirenin katıldığı bu araştırmanın sonucunda; merhamet yorgunluğu ölçeği, empatik eğilim ölçeği ve iş doyumu ölçeği arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu belirlendi (p<0,05). “Merhamet Doyumu Ölçeği” ile “Empatik Eğilim Ölçeği” (r= - 0,323; p<0,05) ve “Merhamet Doyumu” ile “İş Doyumu Ölçeği” arasındaki negatif yönde bir ilişki (r= -0,414 p<0,05) belirlendi. “Empatik Eğilim Ölçeği” ile “İş Doyumu Ölçeği” arasında ise pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulundu (r= 0,446 p<0,05).
Sonuç: Kritik birimlerde çalışan hemşirelerde sık görülen fizyolojik ve psikolojik yıpranmanın neden olduğu merhamet yorgunluğu, zamanla empati duygusunda ve iş doyumunda azalmayla sonuçlanmaktadır. Stres ve mesleki tükenmişlik hissi, ilgili kritik bölümlerde çalışma sürelerinin kısıtlanarak düzenlenmesi, fiziksel ve sosyal şartların iyileştirilmesi gibi yöntemlerle azaltılabilir.

10. 
Sevofluran Maruziyetinin Civciv Embriyo Gelişimi Üzerindeki Ex-Ovo Değerlendirilmesi: Anjiyogenez Etkilerinin Araştırılması
Ex-Ovo Evaluation of Sevoflurane Exposure on Chick Embryo Development: Investigating Angiogenesis Effects
Nadide Ors Yildirim, Omer Faruk Kirlangic, Omer Faruk Kirlangic
doi: 10.54875/jarss.2024.83792  Sayfalar 123 - 129 (242 kere görüntülendi)
Amaç: Önceden var olan damarlardan yeni kan damarlarının oluşması olarak tanımlanan anjiyogenez hem fizyolojik hem de patolojik durumlarda hayati bir rol oynar. Anjiyogenezi etkileyebilecek ajanları anlamak, anjiyogenezin düzensiz olduğu hastalıkların tedavisinde çok önemlidir. Bu çalışma, yaygın olarak kullanılan bir inhalasyon anesteziği olan ve anjiyogenez ve embriyonik gelişim üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılamayan sevofluran üzerine odaklanmaktadır. Amacımız, ex-ovo civciv korioallantoik membran modelini kullanarak sevofluran maruziyetinin anjiyogenez üzerindeki etkisini değerlendirmektir.
Yöntem: Bu modelde döllenmiş tavuk yumurtaları 1, 2 ve 4 saat gibi değişen sürelerde %2 ve %4 konsantrasyonlarında sevoflurana maruz bırakıldı. Embriyolar daha sonra Image J yazılımı kullanılarak kantitatif anjiyogenez değerlendirmesi için kontrol ve deney gruplarına ayrıldı, ardından tek yönlü varyans analizi ile istatistiksel analiz yapıldı.
Bulgular: Sonuçlar, sevoflurana maruz kalmanın anjiyogenez üzerinde doza bağlı pozitif bir etkiye sahip olduğunu, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında her iki konsantrasyona da maruz kalan embriyolarda damar yoğunluğunda önemli artışların gözlemlendiğini gösterdik. Ek olarak, çalışmamızda maruz kalma süresinin bu anjiyojenik etkileri daha da arttırdığı bulunmuştur.
Sonuç: Sevofluranın anjiyogenez üzerindeki doza ve süreye bağlı etkisine rağmen, mevcut literatür karışık bulgular sunmakta ve sevofluranın anjiyogenezdeki rolünü aydınlatmak için ek araştırmalara ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Bu özellikler kanser, yara iyileşmesi ve fetal gelişim gibi çeşitli tıbbi durumlardaki etkilerini anlamak için önemlidir. Sevofluran’ın plasental anjiyogenez üzerindeki etkilerine ilişkin gelecekteki araştırmalar, intrauterin büyüme üzerindeki potansiyel sonuçlarına ilişkin değerli bilgiler de sağlayabilir.

OLGU SUNUMU
11. 
İnternal İliyak Vene Yerleşmiş bir Femoral Venöz Kateter Malpozisyonu: Olgu Sunumu
A Misplaced Femoral Venous Catheter in the Internal Iliac Vein: A Case Report
Rafet Yarimoglu, Saliha Yarimoglu
doi: 10.54875/jarss.2024.97659  Sayfalar 130 - 132 (272 kere görüntülendi)
Santral venöz kateterler yoğun bakımda birçok amaç için kullanılmaktadır. Femoral bölgedeki venöz kateterizasyon, mekanik komplikasyonlar açısından diğerlerine göre daha güvenlidir. Femoral kateter malpozisyonları nadir olmakla birlikte, özellikle geç tanı konulduğunda ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir. Bu yazıda internal iliak vene yerleşen femoral santral venöz kateter malpozisyonu sunulmaktadır.
Solunum yetmezliği tanısı alan 36 yaşında erkek hastanın yoğun bakımdaki takibinde septisemi belirtileri görüldü. Sağ femoral bölgedeki santral kateterden alınan kan örneğinde bakteri üremesi görüldü. Bunun üzerine, inotropik infüzyon için sol femoral vene yeni bir santral venöz kateter yerleştirildi. Ertesi gün farklı bir nedenle çekilen batın bilgisayarlı tomografi raporuna göre kateterin yanlış pozisyonda olduğu görüldü. Değerlendirmede kateterin internal iliak vene yerleştiği ortaya çıktı. Kateter komplikasyonsuz bir şekilde çıkarıldı.
Burada, internal iliyak vende tespit edilen kateter malpozisyonuna ilişkin bir raporu paylaşıyoruz. Hekimler, kateter malpozisyonlarının erken tespitinin kritik önem taşıdığını akılda tutmalıdır.

12. 
14 Yıllık Bir Port Kateterin Sık Karşılaşılmayan Komplikasyonu
An Unusual Complication of a 14 Year-old Port-Catheter
Mete Manici, Doruk Yaylak, Yasemin Sincer, Yavuz Gurkan
doi: 10.54875/jarss.2024.37233  Sayfalar 133 - 134 (250 kere görüntülendi)
Perkütan subklavyen kateterler veya port-kateterler sıklıkla onkoloji hastaları gibi uzun dönem ve devamlı intravenöz tedavi ihtiyacı olan hastalarda kullanılır. Port-kateterlerle ilişkili arteryel ponksiyon, pnömotoraks ve hematom benzeri komplikasyonlar bildirilmiştir. Bizler nadir görünen bir port-kateter olgusu sunmak istedik. Hastamız 2009 senesinde rektum kanseri tanısı aldıktan sonra port-kateter takılan 45 yaşında erkek hastaydı ve kemoterapi süreci bittikten sonra kontrol için tekrar hastaneye başvurmamıştı. Kateterin çıkarılması işlemi sırasında kateterin silikon portunun parçalandığı tespit edildi. İşlem tamamlandı ancak kateterin son 5 cm’lik kısmı kayıptı. İşlem sonunda kontrol amaçlı X-ray çekildi ancak kateterin son kısmı görüntülenemedi. Literatürde bildirilmiş pinch-off sendromu örnekleri mevcuttur ancak bildiğimiz kadarıyla bizimkine benzer bir olgu bulunmamaktadır. Hastalar port-kateter takılması sonrasında ve tedavi sürecinin sonunda yakın takip edilmeli ve uygun zamanda çıkarma işlemi planlanmalıdır. Hekimler komplikasyonlar konusunda bilinçli olmalı ve ciddi yan etkilerden sakınmak adına multidisipliner yaklaşımlar uygulanmalıdır.