ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 28 (1)
Cilt: 28  Sayı: 1 - 2020
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (687 kere görüntülendi)

2. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar II - VI (813 kere görüntülendi)

DERLEME
3. 
Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Gelişen Düşük Kalp Debisi
Low Cardiac Output After Open Cardiac Surgery
Nesrin Bozdoğan Özyılkan
doi: 10.5222/jarss.2020.75437  Sayfalar 1 - 11 (6974 kere görüntülendi)
Kalbin dakikada pompaladığı kan hacmi olarak tanımlanan kalp debisi kardiyak performansın değerlendirilmesinde göz önüne alınan en önemli hemodinamik parametrelerden biridir. Açık kalp cerrahisi sonrası hemodinaminin korunması ve yeterli kardiyak performansın sağlanması her zaman kolay olmayabilir. Düşük kalp debisi (DKD) de kardiyak cerrahi sonrası görülebilen ve ciddi hemodinamik değişikliklere yol açarak erken ve geç dönem mortalite ve morbiditeyi artıran durumlardan biridir. Bu derlemede literatürler eşliğinde DKD’nin öneminin ve yönetiminin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
4. 
Effectiveness of Dexmedetomidine for controlled hypotension in providing optimum surgical conditions for functional endoscopic sinus surgeries: A double-blinded randomized controlled trial.
Soma Ganesh Raja Neethirajan, Nivash Chandrasekaran, Aruna Parameswari
doi: 10.5222/jarss.2020.70883  Sayfalar 12 - 17 (1149 kere görüntülendi)

5. 
Ortopedik Spinal Cerrahi Olgularında İntraoperatif Sıvı Yönetiminde Pleth Varıabılıty İndeks’in (Pvı) Etkinliğinin Değerlendirilmesi: Randomize Kontrollü Çalışma
Efficacy of pleth variability index (PVI) to evaluate intraoperative fluid management during Orthopaedic spinal surgery: A randomized controlled trial
Eralp Çevikkalp, İsmet Topçu, Arzu Açıkel, Semih Sarılar, Gönül Tezcan Keleş, Beyhan Cengiz Özyurt
doi: 10.5222/jarss.2020.57441  Sayfalar 18 - 25 (1182 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Majör cerrahilerde komplikasyonları önlemek için, kan ve sıvı tedavisini izlemek önemlidir. “Pleth variability index” (PVI) sıvı tedavisinin invaziv olmayan ölçümüne olanak sağlayan, temeli arteriyel nabız basıncındaki solunumsal değişikliklere dayanan bir yöntemdir. Çalışmamızda; majör cerrahide intraoperatif sıvı yönetiminin, klasik hesaplama yöntemi ve CVP ile takibinin, sıvı yüklemesine verilen PVI değişikliklerine göre yönetimin karşılaştırılması amaçlanmıştır
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastalar randomize olarak 2 eşit gruba (n=50) ayrıldı. Grup C’de sıvı gereksinimi açlık, idame ve insensibl kayıp 4-2-1 kuralına göre hesaplanarak kristalloid ile karşılandı. Grup PVI’da PVI değeri 14’ün üstünde olan hastalara 250 mL kristalloid 5 dk’da gidecek şekilde verildi. PVI değeri 14’ün altında olan hastalara 4 mL kg -1sa -1 sıvı infüzyonu açıldı.
BULGULAR: Grupların intraoperatif sıvı yönetimlerinin karşılaştırmasında; Grup C’de intraoperatif verilen sıvı miktarı 3522±1098.1 ml ve Grup PVI’da intraoperatif verilen sıvı miktarı 1914±542.86 ml(p<0.05). Grup CVP’de intraoperatif verilen eritrosit süspansiyonu 0.42±0.57 ünite ve Grup PVI’da intraoperatif verilen eritrosit süspansiyonu 0.08±0.27 ünitedir (p<0.05). Gruplar arasında postoperatif eritrosit süspansiyonu transfüzyonu miktarı ve intraoperatif hemoglobin düzeyleri arasında anlamlı fark yoktur(p>0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak; PVI yöntemi ile sıvı takibinin CVP izlemi ile takibe göre noninvaziv olması, daha az sıvı ile daha iyi kardiyak stabilizasyon sağlanabilmesi ve hastanın intravasküler volümünü değerlendirmede daha doğru sonuçlar verebilmesi nedeniyle değerli bir yöntem olduğu düşünüldü.

6. 
Ultrason ile deneyimsiz ellerde pediatrik santral ven kateterizasyon: Ön rapor
Ultrasound for pediatric central vein catheterisation in inexperienced hands: A preliminary report
Çiğdem Yıldırım Güçlü, Gülnur Göllü Bahadır, Başak Ceyda Meço, Gönül Küçük Erensu, Zekeriyya Alanoğlu, Hüseyin Dindar, Neslihan Alkış
doi: 10.5222/jarss.2020.30592  Sayfalar 26 - 31 (985 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Santral venöz kateterizasyon pediatrik hastalarda teknik olarak zor bir işlemdir. İşlem sırasında ultrason rehberliği popüler hale gelmektedir. Bu çalışma, pediatrik hastalarda internal juguler ven kateterizasyonu sırasında ultrason rehberliğinin başarı oranını ve başarı oranını etkileyen faktörleri incelemek için tasarlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Santral kateter yerleştirilen pediatrik hastalar 12 ay boyunca dahil edildi. Rutin anestezi indüksiyonu ve tedavisinden sonra hastalara kateterizasyon için pozisyon verildi. Kateterizasyon ultrason rehberliğinde yapıldı. Ne zaman cut-down’a dönüleceğine kateteri takan kişi karar verdi. Hastaların demografik özellikleri, uygulayıcı deneyimi, kanülasyon tarafı, deneme sayısı ve komplikasyonlar kaydedildi. Başarı, ultrason rehberliği ile kateterizasyon olarak tanımlandı.
BULGULAR: İlk girişimde 180 hastanın 144'ünde kanülasyon yapıldı. Sadece 8 kateterizasyon işleminde, birden fazla kişi deneme yaptı. Dokuz hastada kanülasyon için cut-down kullanıldı, bu da ultrason rehberliğinin 171 (% 95) hastanın kanülasyonunda başarılı olduğu anlamına geliyor. Dokuz cut-down’ın yedisi asistanlar, 2’si uzmanlar tarafından gerçekleştirildi. Kateterizasyon sırasında arteriyel ponksiyon, hemotoraks ve pnömotoraks gibi komplikasyon görülmedi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ultrason, deneyimsiz ellerde bile pediatrik hastalarda kateterizasyon için çok faydalı bir araçtır. Tecrübe, başarının iyileştirilmesinde önemli bir faktördür.

7. 
Palyatif bakım ve yoğun bakım ünitelerinde basınç ülserine yapılan geleneksel pansuman ve topikal L-prolin uygulanmasının karşılaştırılması
Comparison of traditional dressing and topical L-proline administration on pressure ulcers in palliative care and intensive care units’ patients
Yeliz Sahiner, Murat Kendirci
doi: 10.5222/jarss.2020.40427  Sayfalar 32 - 38 (2102 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Basınç ülseri yoğun bakım ve palyatif bakım merkezlerinde sık karşılaşılan bir problemdir. Tedavi süreci uzun, zor ve büyük ölçüde maliyetlidir. Hasta, hasta yakını ve hekim için aşılması gereken bir problem olan basınç ülseri tedavisinde yara bakımı önemlidir. Bu çalışmada konvansiyonel yöntem ve L-prolin ile yapılan tedavilerinin etkinliği karşılaştırılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Haziran 2018-2019 tarihleri arasında anestezi ve cerrahi yoğun bakım, palyatif bakım ve kronik yara servisinde basınç ülseri tanısı almış, evre I-III yarası olan 96 hastanın verileri incelendi. Hastalar konvansiyonel pansuman (grup 1,n=47) ve L-prolin topikal tedavisi uygulan (grup 2,n=49) olarak ayrıldı. Hastaların demografik verileri, yandaş hastalıkları, yara yeri, ebatları, tedavisi için uygulanan yaklaşım, pansuman sayıları, tedavi süreleri, nihai yara durumları karşılaştırıldı.
BULGULAR: Gruplar arasında yara evresi, yeri, büyüklüğü ve pansuman sayısı açısından fark tespit edilmedi (p>0,05). Hastanede yatış günleri karşılaştırıldığında Grup 2’de anlamlı derecede düşük bulundu (p=0,002). Tam iyileşme açısından gruplar karşılaştırıldığında, grup 2 ‘de anlamlı derecede tam iyileşme sağladığı görüldü (p=0,017). Yara evresinde gerileme açısından karşılaştırmada, grup 2’de yaralarının evrelerinde gerileme olduğu görüldü (p=0,001). Yara boyutlarında küçülme açısından gruplar karşılaştırıldığında, grup 2’de yara ebatlarında küçülme olduğu görüldü (p=0,001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: L-prolin içeren topikal krem uygulamasının özellikle evre I ve II üzere basınç ülserinde güvenle ve etkili bir şekilde kullanılabileceği görüldü.

8. 
The effect of gall bladder bed infiltration on analgesia in laparoscopic cholecystectomy
Ahmed Sadek, Ibrahim Ibrahim Abd El Baser, Alaa Mazy
doi: 10.5222/jarss.2020.07078  Sayfalar 39 - 46 (2135 kere görüntülendi)

9. 
Çocuk Hastalarda Mavi Kod Uygulaması ve Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Evaluation of Code Blue Implementation and Outcomes in Pediatric Patients
Güntülü Şık, Agop Çıtak
doi: 10.5222/jarss.2020.29292  Sayfalar 47 - 51 (2015 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Mavi kod, hastane içinde acil müdahale gerektiren durumlarda en kısa zamanda olay yerine ulaşılmasını ve etkin müdahalenin yapılmasını sağlayan, evrensel acil durum kodudur. Bu çalışmanın amacı hastanemizde çocuk hastalarda uygulanan mavi kod bildirimleri ve içeriklerini değerlendirmek, uygulamaya dikkat çekmek ve uygulamanın hasta güvenliğini açısından önemini vurgulamaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: xxxx xxxx xxx xxxxx xxxx xxx Hastanesi’nde Ocak 2017- Ağustos 2019 tarihleri arasında çocuk hastalar için tutulan tüm mavi kod formları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik ve tıbbi bilgileri, mavi kod çağrılarının verilme nedeni, ekibin olay yerine ulaşma süresi, yapılan tüm müdahale ve uygulamalar kaydedildi.
BULGULAR: Çalışma süresince toplam 70 pediatrik mavi kod çağrısı yapıldı. Mavi kod verilen hastaların 45’i (%64.3) erkek, 25’i (%35.7) kızdı. Hastaların yaş ortalaması 38,3 ±14,2 aydı. Olay yerine ulaşma süresi ortalama 2.02 ± 0.92 dakika idi. Verilen çağrıların 36’sı (%51,4) çocuk servisinden, 23’ü (%32,9) acil servisten, 7’si (%10) çocuk polikliniğinden, 2’si (%2,9) hastane giriş alanından, 1’i (%1,4) fizik tedavi ve rehabilitasyon polikliniğinden, 1’i (%1,4) radyoloji biriminden verilmişti. Çağrıların %64,3’ü mesai saatleri içinde, %35,7’si sorumlu hekim, %50’si hemşire ve %14,3’ü yardımcı sağlık personeli tarafından verilmişti. Hastaların %35,7’si entübe edildi, %27,1’ine kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) uygulandı. Hastaların %64,3’ü yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Diğer hastaların takip ve tedavilerine bulundukları serviste veya acil serviste devam edildi. KPR uygulanan hastaların %68,4’ü hastaneden taburcu edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mavi kod ekibinde etkin ve alanında deneyimli uzmanların olması, hastane içi eğitimlere gereken önemin verilmesi, verilen eğitimler ile kardiyopulmoner arrestlerin hızlı tanınması hastaların sağ kalım oranlarını arttırmaktadır. Çocuk hasta kayıtlarının ayrı olarak değerlendirildiği çalışmamızda mavi kod sisteminin hedeflenen süre açısından standartlara uygun ve başarılı bir şekilde uygulandığı görülmektedir.

10. 
Trakeostomili olarak yoğun bakım ünitesinden taburcu edilen hastaların değerlendirilmesi: Tek merkez verilerinin retrospektif analizi
Assessment of patients discharged from the intensive care unit with tracheostomy: A retrospective analysıs of single center data
Gamze Küçükosman, Duygu Kocakulak, Hilal Ayoğlu
doi: 10.5222/jarss.2020.30602  Sayfalar 52 - 58 (983 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda Yoğun Bakım Ünitesi (YBÜ)’nden trakeostomili olarak taburcu edilen olguların 6 aylık süre ile olan takibindeki morbidite ve mortalite nedenlerinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif çalışma 35 olguyla tamamlandı. Olguların demografik özellikleri, yatış nedenleri, komorbiditeleri, taburculuktaki Glasgow Koma Skorları (GKS), taburculuk sonrası tekrar hastaneye yatış öyküsünün varlığı, evde mekanik ventilatör desteği (EMVD) olup-olmaması, evde yaşanılan sorunlar, beslenme şekli ve ölüm nedenleri değerlendirildi.
BULGULAR: İleri yaş, resüsitasyon sonrası bakım gereken hastalar, komorbidite varlığı, EMVD gereksinimi ve PEG ile beslenmenin mortalite ile ilişkili faktörler olduğu tespit edildi (p<0.05). Cinsiyet, trakeostomi açılma zamanı, taburculuktaki GKS ve tekrar hastaneye yatışla mortalite arasında ilişki saptanmadı. Olguların %74.3’ü EMVD ile taburcu edildi. Hava yolu ve ventilatör sorunları ve ek hastalıkları olanlar için ölüm oranı yüksekti (p <0.05). Altı aylık mortalite oranı %72.2 idi ve sıklıkla solunum yetmezliği nedeniyle ölümler olduğu saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Trakeostomili olarak taburcu edilen olgularda ileri yaş, resüsitasyon sonrası bakım için yatışı olan, ek hastalığı olan, EMVD gereken ve PEG ile beslenen hastalarda mortalitenin yüksek olduğunu; havayoluna bağlı komplikasyonlarında mortalite ile ilişkili faktörler arasında olduğu sonucuna varıldı.

OLGU SUNUMU
11. 
Distrofik epidermolisis bullosalı hastaya anestezik yaklaşım: olgu sunumu
Anesthetic approach to a patient with dystrophic epidermolysis bullosa: A case report
Mürüvvet Dayıoğlu, Nermin Kılıçarslan, Selimcan Yırtımcı
doi: 10.5222/jarss.2020.96268  Sayfalar 59 - 62 (1283 kere görüntülendi)
Giriş: Epidermolizis bülloza (EB), anestezi uygulamalarını hava yolu yönetimi ve sürtünmeye bağlı yeni lezyonların oluşması bakımından komplike hale getiren, vezikülobüllöz lezyonlar ve skar dokuları ile karakterize, nadir görülen bir grup hastalığı tanımlar.
Olgu Sunumu: Distrofik epidermolizis bülloza (DEB) tanısı olan beş yaşında bir erkek çocuk, elektif olarak pseudosindaktili düzeltilmesi ve sünnet için ameliyata alındı. Vücudunun neredeyse tamamında lezyonlar mevcuttu.
Monitorizasyon, yapışkan yüzeyin minimal tutulduğu elektrokardiyogram ve arteriyel oksijen saturasyon takibi ile sınırlı tutuldu. hava yolu devamlılığı için iyice kayganlaştırılmış I-gel tercih edildi. Cerrahinin bitiminde hasta herhangi bir hava yolu problemi yaşamadan ve elektrot yapışma yerlerindeki eritemden başka yeni bir lezyon oluşmadan uyandırıldı. Sonuç: EB'lı hastalarda monitörizasyonun mümkün olduğunca kısıtlanması ve yeni lezyon oluşumunu önlemek için deri ve orofarengeal mukozanın travmadan korunması gerektiğinden I-gel kullanımının bu hastalarda iyi bir seçenek olacağı kanaatindeyiz.

12. 
Preoperatif non-spesifik arka ağrısı olan bir hastada santral nöraksiyel blok sonrasında postoperatif nörolojik defisit
Postoperative neurologic deficit after central neuraxial anesthesia in a patient with preoperative non-specific back pain
Bahattin Tuncali, Hakan Boya, Sukru Arac
doi: 10.5222/jarss.2020.19870  Sayfalar 63 - 66 (1100 kere görüntülendi)
Preoperatif arka ağrısı olan 65 yaşındaki kadın hasta kombine spinal epidural anestezi altında sağ diz artroplastisine alındı. Preoperatif değerlendirmede nörolojik muayene ve lomber manyetik rezonans görüntüleme bulguları normaldi. Taburcu olduktan beş hafta sonra, alt ekstremitelerinde güçsüzlük yakınması oldu ve gayta ve idrar kaçırma gelişti. Omurganın manyetik rezonans görüntülemesinde T7-8 düzeyinde omuriliği sıkıştıran bir kitle görüldü. Motor ve duysal defisit, kitle tamamen çıkarıldıktan sonra tamamen düzeldi. Altı ay sonra, önceki diz artroplastisinde kullanılan anestezik yöntemle sol diz artroplastisi uygulandı.

13. 
Preterm Eylem İle Sezaryene Alınan Akut Eroin Kullanımı Olan Hastada Anestezisi Yönetimi
Anesthetic Management In A Patİent Undergoing Emergency Ceserean Section,Who Had Just Used Heroin
Harun Özmen, Bahar Aydınlı, Uğur Serkan Çitilcioğlu, Aydın Yücel
doi: 10.5222/jarss.2020.41275  Sayfalar 67 - 70 (1481 kere görüntülendi)
Madde suistimali toplumsal sorun olup cerrahi gerektiren hastalarda anestezi uygulamasına ek risklerle morbiditeyi arttırabilir. Konu sezaryen olduğunda hem bebek hem anne açısından iyi bir anestezi tekniği seçimi ve yönetimi zorunlu hale gelir. Olgu, 30 yaşında 50 kg idi; multipar, 34 haftalık gebeliği, eski sezaryen öyküsü olan ve rutin takipleri bulunmayan gebe, ani başlayan aktif servikal kanama, preterm eylemle başvurdu. Vital bulguları stabil, laboratuvar değerleri normal sınırlarda olan, 4 saat önce eroin kullandığı, tok olduğu öğrenilen hasta acil şartlarda sezaryene alındı. Genel anestezi altında 1500 gr ağırlığında bebek doğurtuldu. Yenidoğan yoksunluk sendromu gelişen bebeğe yoğunbakım ünitesinde fenobarbital tedavisi uygulandı. Annede madde kullanımına bağlı yoksunluk sendromu ve başka komplikasyon olmadı. Postoperatif 5. günde anne ve bebek taburcu edildi.