ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 32 (1)
Cilt: 32  Sayı: 1 - 2024
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (378 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (354 kere görüntülendi)

3. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar V - VI (289 kere görüntülendi)

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
4. 
Süspansiyon Laringoskopi Uygulamasının Optik Sinir Kılıf Çapı Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesi: Gözlemsel Çalışma
Evaluation of the Effect of Suspension Laryngoscopy on Optic Nerve Sheath Diameter: An Observational Study
Gulcin Buyukbezirci, Sule Arican, Feyza Kolsuz Erdem, Resul Yilmaz, Mehmet Akif Eryilmaz, Hamdi Arbag, Aybars Tavlan
doi: 10.54875/jarss.2024.79037  Sayfalar 1 - 10 (379 kere görüntülendi)
Amaç: Laringoskopi hemodinamik değişimlere ve intrakraniyal basınç (İKB) artışına neden olan bir girişimdir. Optik sinir kılıf çapı (OSKÇ) ölçümü ile İKB değişimi pek çok cerrahide analiz edilmiştir. Ancak süspansiyon laringoskopinin OSKÇ ölçümlerine etkisini analiz eden çalışma az sayıdadır. Bu çalışmada süspansiyon laringoskopinin OSKÇ ölçümleri ve İKB üzerine etkisi araştırılmıştır.
Yöntem: Çalışmaya süspansiyon laringoskopi planlanan 50 hasta dahil edildi. Optik sinir kılıf çapı ölçümleri; anestezi indüksiyonu sonrası (T0), entübasyon sonrası (T1), süspansiyon laringoskopi başlangıcında boyun hiperekstansiyondayken (T2), süspansiyon laringoskopi sonunda boyun hiperekstansiyondayken (T3) ve süspansiyon sonlandırılıp boyun düz pozisyona getirildikten 5 dakika sonra (T4) yapıldı.
Bulgular: Ortalama OSKÇ ölçümleri T0’da 3,8 ± 0,3 mm, T1’de 4,0 ± 0,5 mm, T2’de 5,1 ± 0,8 mm, T3’te 5,1 ± 0,8 mm ve T4’te 4,1 ± 0,5 mm idi. T1, T2, T3 ve T4 değerleri T0 değerlerinden anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Süspansiyon laringoskopi süresi ile OSKÇ ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktu (R: -0,050, p: 0,729 - R: 0,089, p: 0,541).
Sonuç: Süspansiyon laringoskopi OSKÇ ölçümlerinde belirgin artışa neden olur. Ancak süspansiyon süresi progresif bir artışa neden olmaz. Cerrahi sonunda boynun düz pozisyona getirilerek süspansiyonun sonlandırılması OSKÇ ölçümlerinin başlangıç değerlere yaklaşmasını sağlar.

5. 
Spinal Anestezi Altında Sezaryen Doğumda Postoperatif Analjezi için Transversalis Fasya Plan Bloğunun Transversus Abdominis Plan Bloğuyla Karşılaştırılması: Retrospektif Bir Çalışma
Transversalis Fascia Plane Block Compared with Transversus Abdominis Plane Block for Postoperative Analgesia in Cesarean Section Under Spinal Anesthesia: A Retrospective Study
Ayse Kosem, Mustafa Soner Ozcan, Gokce Iscan, Eyyup Sabri Ozden, Filiz Alkaya Solmaz, Pakize Kirdemir
doi: 10.54875/jarss.2024.88155  Sayfalar 11 - 19 (448 kere görüntülendi)
Amaç: Transversalis fasya plan (TFP) ve transversus abdominis plan (TAP) blokları, sezaryen gibi birçok alt karın ameliyatında postoperatif analjezi amacıyla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, spinal anestezi altında sezaryen operasyonu geçiren hastalarda postoperatif multimodal analjezi için TFP ve TAP bloklarının postoperatif etkilerinin retrospektif olarak karşılaştırılması amaçlandı.
Yöntem: Kasım 2021 ile Haziran 2022 arasında spinal anestezi altında sezaryen operasyonu geçiren hastaları belirlemek için elektronik tıbbi kayıtları geriye dönük olarak araştırdık. Toplam 497 hasta belirlendi ve kriterlerimizi karşılayan 120 hasta analizimize dahil edildi. Hastalar TFP, TAP ve kontrol olmak üzere üç gruba ayrıldı. Veriler hastaların dosyalarından elde edildi.
Bulgular: Blok grupları, kontrol grubuna göre önemli ölçüde daha düşük sayısal derecelendirme ölçeği (NRS) skorlarına, daha az steroidal olmayan anti-inflamatuar ilaç tüketimine ve daha düşük komplikasyonlara sahipti. Blok gruplarında opioid tüketimi gözlenmedi. Kontrol grubunda 4. saate kadar nonsteroid antiinflamatuar ilaç tüketimi, 8. saate kadar opioid tüketimi görülmemesine rağmen zaman geçtikçe ek analjezik ihtiyacı arttı. Transversalis fasya plan grubu analjeziklere TAP grubuna göre daha geç ihtiyaç duyarken, NRS skorları ve toplam analjezik tüketimi daha düşüktü (p<0,001). Blok gruplarında hasta memnuniyeti kontrol grubuna göre daha yüksekti (p<0,001).
Sonuç: Transversalis fasya plan ve TAP blokları sezaryen doğumda multimodal analjezinin bir parçası olarak etkilidir. Transversalis fasya plan bloğu ağrı skorları, ek analjezik gereksinimleri ve hasta memnuniyeti açısından TAP bloğundan üstündür.

6. 
Propofol, Etomidat ve Propofol ve Etomidat Kombinasyonunun İndüksiyon ve Endotrakeal Entübasyona Hemodinamik Yanıt Üzerindeki Etkisinin Karşılaştırmalı Değerlendirmesi: Prospektif, Randomize, Çift Kör Bir Çalışma
Comparative Evaluation of Effect of Propofol, Etomidate and a Combination of Propofol and Etomidate on the Hemodynamic Response to Induction and Endotracheal Intubation: A Prospective Randomized Double Blinded Study
Vidarshna Viburajah, Venkatesh Selvaraj
doi: 10.54875/jarss.2024.68736  Sayfalar 20 - 26 (651 kere görüntülendi)
Amaç: Daha önceki çalışmalar, propofole kıyasla etomidat ile olumlu hemodinami göstermiştir. Çalışmamızda cerrahi geçiren erişkin hastalarda önceden hesaplanmış propofol, etomidat ve propofol-etomidat kombinasyonu ile intravenöz indüksiyonun hemodinamik özelliklerini karşılaştırmayı amaçladık.
Yöntem: Genel anestezi altında çeşitli ameliyatlar için planlanmış, yaşları 18 ile 50 arasında değişen, her iki cinsiyetten ve ASA fiziksel durumu I olan 126 hasta çalışmaya alındı. Hastalar randomize olarak üç gruba ayrıldı. Grup P- önceden hesaplanmış intravenöz propofol (2 mg kg⁻¹), Grup E intravenöz etomidat (0.3 mg kg⁻¹) ve Grup PE intravenöz propofol (1 mg kg⁻¹) artı etomidat (0.2 mg kg⁻¹) ile indüklendi. Kalp hızı, sistolik, diyastolik ve ortalama arteriyel kan basıncı, başlangıçta, indüksiyondan 2 ve 3 dakika sonra ve ardından endotrakeal entübasyondan 1, 3, 5 ve 10 dakika sonra kaydedildi.
Bulgular: Hemodinamik parametrelerdeki yüzde değişim, tüm zaman aralıklarında etomidat ve kombinasyon grubu ile karşılaştırıldığında propofol grubunda başlangıç değerinden anlamlıydı. Başlangıç değerine göre hemodinamik parametrelerdeki değişiklik, etomidat ve kombinasyon grubu arasında indüksiyondan 2 ve 3 dakika sonra farklıydı. Diğer zaman aralıklarında, etomidat grubu başlangıca göre bir artış eğilimi gösterirken, kombinasyon grubu etomidat grubuyla karşılaştırıldığında başlangıç değerinden daha az anlamlı bir değişime sahipti.
Sonuç: Başlangıç değerine göre hemodinamik parametrelerdeki yüzde değişim kombinasyon grubunda etomidat veya propofol grubuna göre daha azdı.

7. 
Türkiye’deki Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanlarının Trakeostomi Tercihleri
Tracheostomy Preferences of Anesthesiology and Reanimation Specialists in Türkiye
Ruslan Abdullayev, Yavuz Kelleci, Gul Cakmak, Tumay Umuroglu, Ayten Saracoglu
doi: 10.54875/jarss.2024.24186  Sayfalar 27 - 35 (254 kere görüntülendi)
Amaç: Son yıllarda anestezistlerin bu konuya ilgi duyması ve teknikleri öğrenmesi ile perkütan trakeostomiye doğru bir eğilim olmuştur. Ülkemizdeki anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlarının trakeostomiye bakış açılarını araştırmayı amaçladık.
Yöntem: Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanlarına trakeostomi deneyimi ve tercihleri ile ilgili soruları içeren bir anket uygulandı. Analiz için ki-kare veya Fisher testleri kullanıldı.
Bulgular: Toplam 213 kişinin (%51,2’si kadın) katıldığı çalışmada, katılımcıların %29’u entübasyondan sonraki iki hafta içinde trakeostomiyi tercih ederken, %66’sı daha sonra tercih etmiştir. Katılımcıların %87’si perkütan trakeostomiyi tercih ederken, %11’i cerrahi tekniği tercih etmiştir. Entübasyondan sonraki ilk iki hafta içinde trakeostomiyi tercih eden uzmanların üniversite hastanesinde çalışma oranı anlamlı şekilde yüksekti (p=0.034). Cerrahi trakeostomiyi tercih edenlerin %91,3’ü 0-10 kez trakeostomi deneyimine sahipti. Katılımcıların %89’u iğne, %7’si skalpel krikotirotomiyi tercih etmiştir.
Sonuç: Trakeostomi, anestezistler ve yoğun bakım uzmanları tarafından yaygın olarak kullanılan bir prosedürdür. Bronkoskopi ve ultrasonografi sıklıkla kullanılan yardımcı araçlardır. Üniversite hastanesi hekimleri genellikle entübasyonun ilk iki haftası içinde trakeostomiyi tercih etmektedir. Trakeostomi deneyimi daha fazla olanlar çoğunlukla perkütan yöntemi kullanmaktadır. Güncel kılavuzların aksine ülkemizde krikotirotomi için iğne yöntemi tercih edilmektedir.

8. 
Kalıpyargı Tehditinin Kardiopulmoner Resüsitasyon Performansı Üzerine Etkisi: Bir Randomize Kontrollü Manken Çalışması
Stereotype Threat Effect on Cardiopulmonary Resuscitation: A Randomized Controlled Mannequin Study
Murat Tumer, Leman Korkmaz, Filiz Uzumcugil, Aysun Ankay Yilbas, Banu Kilicaslan, Seda Banu Akinci
doi: 10.54875/jarss.2024.57873  Sayfalar 36 - 45 (280 kere görüntülendi)
Amaç: Kalıpyargı tehditi (KT), ait oldukları gruplarla ilişkilendirilen olumsuz kalıpyargılar nedeniyle insanların performanslarında düşüşe yol açabilir. Covid-19 pandemisi sırasında, yoğun bakım ünitesinde çalışmayan doktorlar (non-YBU) yoğun bakım birimlerinde görevlendirildiler. Ancak sosyal medyada bu doktorların bilgi ve becerilerindeki yetersizlik vurgulandı. Çalışmamız, negatif kalıpyargılar göz önüne alındığında, yoğun bakımlarda çalışan doktorların kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR) performanslarını değerlendirmeyi ve KT’nin doktorların performansları üzerine etkisini araştırmayı amaçlamıştır.
Yöntem: Toplamda 63 non-YBU ve 53 COVID-19 yoğun bakım ünitesi (YBÜ)’de çalışan YBU doktoru, kontrol ve deney gruplarına rastgele atandı. Deney gruplarına çalışmanın amacının non-YBU ve YBU doktorlarının KPR performansları arasındaki farkı ölçmek olduğu söylendi. Böylece bu gruplara kalıpyargı tehditi verilmiş oldu. Kontrol grubuna bu bilgi verilmedi. Katılımcılar, standart bir KPR senaryosunu gerçekleştirirken videoya çekildi ve bu videolar bağımsız eğitmenler ve manken puanları ile değerlendirildi.
Bulgular: Genel KPR puanları YBU doktorlarında daha yüksekti. Non-YBU doktorları, etkili göğüs kompresyonu (p=.02) ve dakikadaki kompresyon sayıları (p=.02) açısından kontrol gruplarına göre KT koşulunda daha iyi performans sergiledi. Ancak YBU doktorlarında KT koşulunda doğru noktaya göğüs kompresyonu yapma puanları daha düşüktü (p=.03).
Sonuç: Yoğun bakım ünitesinde çalışan doktorlarda daha yüksek KPR performansı beklenen bir bulguydu. Ancak KT koşullarında non-YBU doktorlarındaki düşük performans hipotezimiz desteklenmedi. Kalıpyargı tehdidi etkisiyle ilgili tutarsız sonuçlar, görevin zorluğu, mevcut kalıpyargı hakkındaki bilgi ve iyi performans gösterme motivasyonu gibi düzenleyici faktörlerden etkilenmiş olabilir. Doktorların uzmanlığı ve durumsal faktörler arasındaki etkileşim, yüksek baskı durumlarını simüle eden gerçekçi eğitim ortamlarının oluşturulmasının önemini vurgulamıştır. Bu eğitim proglamları yetkin ve kendine güvenen sağlık profesyonellerinin gelişimine katkıda bulunabilir. Gelecekteki araştırmalar, KT temelli eğitimin farklı sağlık profesyonelleri arasındaki etkileşimi ve performansları üzerindeki etkisini daha fazla araştırmalıdır.

9. 
Genel Anestezi Altında Göbek Altı Ameliyatları Geçiren Çocuklarda Postoperatif Analjezi için Quadratus Lumborum Bloğu ile Transversus Abdominis Plan Bloğunun Karşılaştırılması: Prospektif Randomize Çalışma
Comparison Study of Quadratus Lumborum Block Versus Transversus Abdominis Plane Block for Postoperative Analgesia in Children Undergoing Infra-Umbilical Surgeries under General Anesthesia: A Prospective Randomised Study
Goutham Anbu, Venkatesh Selvaraj
doi: 10.54875/jarss.2024.56933  Sayfalar 46 - 52 (413 kere görüntülendi)
Amaç: Quadratus lumborum bloğu (QL blok) hem üst hem de alt abdominal cerrahilerde, postoperatif analjezi amacıyla kullanılan ve nispeten yeni bir trunkal bloktur. Bu çalışmanın amacı, genel anestezi altında göbek altı cerrahi geçiren çocuklarda iki farklı trunkal blok olan QL-II bloğu ve transversus abdominus plane blokların analjezi süresine olan etkilerini araştırmaktır.
Yöntem: Prospektif randomize olarak yapılan bu çalışmada, infraumblikal cerrahi geçiren 1-7 yaş arası çocuklar rastgele herbirinde 33 hasta olan 2 gruba ayrıldı. Grup A’da hastalara ultrason eşliğinde lateral QL bloğu uygulanırken (0,5 ml kg⁻¹ %0,2 bupivakain) Grup B’de TAP blok (0,5 ml kg⁻¹ %0,2 bupivakain) uygulandı. Çalışmanın birincil sonucu blok etki süresi olarak belirlenirken, ikincil sonuçlar için FLACC ve Ebeveyn Memnuniyet skorları değerlendirildi.
Bulgular: Grup B ile karşılaştırıldığında Grup A’da (ortalama 18,0 saat), Grup B’ye (ortalama 9,5 saat) göre analjezi süresinin daha uzun olduğu, ağrı düzeyinin daha düşük olduğu (FLACC skoru) ve ebeveyn memnuniyet düzeylerinin daha iyi olduğu saptandı.
Sonuç: Quadratus lumborum-II bloğu, genel anestezi altında göbek altı ameliyatı geçiren 1-7 yaş arası çocuklarda ameliyat sonrası dönemde daha uzun süreli etkili analjezi ve ağrı skorlarının daha düşük seyretmesini sağlar. Ayrıca TAP blok ile karşılaştırldığında QL blok daha iyi ebeveyn memnuniyet skorlarına sahiptir.

10. 
Preoperatif Durumluk-Sürekli Anksiyete Düzeyi ve Uygulanan Anestezi Tekniğinin Postoperatif Bulantı ve Kusmaya Etkisi
The Effect of Preoperative State-Trait Anxiety Level and Anesthesia Technique on Postoperative Nausea and Vomiting
Ozlem Soyer Er, Hamide Nur Erkan
doi: 10.54875/jarss.2024.19491  Sayfalar 53 - 61 (497 kere görüntülendi)
Amaç: Hastaların ameliyat öncesi anksiyete düzeyleri ve anestezinin ameliyat sonrası bulantı ve kusma (PONV) üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışma kesitsel bir araştırmadır. Nisan-Haziran 2022 tarihleri arasında bir devlet hastanesinde 323 hasta ile yürütülmüştür. Veriler Sosyodemografik ve Klinik Özellikler Formu, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI) ve Rhodes Bulantı, Kusma ve Öğürme İndeksi ile toplandı. Verileri analiz etmek için tanımlayıcı istatistikler uygulanmıştır.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 50,5 ± 17,3 yıldı ve %18,9’u genel cerrahi servisinde tedavi edilmişti. Sürekli Kaygı Envanteri (STAI-T) şiddetli anksiyete grubunda, hafif anksiyete grubuna göre (p=0,031) ve Durumluk Kaygı Envanteri (STAI-S) orta anksiyete grubunda hafif anksiyete grubuna göre (p=0,012) PONV gelişiminde anlamlı fark vardı. Anestezi tipi modele dahil edildiğinde STAI-S orta anksiyete grubunda hafif anksiyete grubuna kıyasla PONV gelişiminde anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0,006). Durumluk Kaygı Envanteri skorları genel ve spinal anestezi alan grupta etkili bulunmuştur (p=0,013). Genel ve spinal anestezi grubunda PONV gelişimi orta anksiyete grubunda %41,2, hafif anksiyete grubunda %21,7 olarak saptanmıştır.
Sonuç: Genel veya spinal anestezi uygulanmasının STAI-S skoru arttıkça PONV gelişme riskini artırdığı belirlenmiştir.

11. 
Diz Artroplasti Hastalarında Epidural Anestezi ile Adduktor Kanal ve IPACK Blok Kombinasyonunun Karşılaştırılması
Comparison of Epidural Anesthesia with the Combination Adductor Canal and IPACK Block in Knee Arthroplasty Patients
Mehmet Murat Celik, Onur Fakioglu, Senem Urfali, Omer Faruk Celik
doi: 10.54875/jarss.2024.82787  Sayfalar 62 - 68 (325 kere görüntülendi)
Amaç: Total diz artroplastisi (TDA) olan hastalarda motor fonksiyon koruyucu periferik sinir blokları multimodal analjezik yaklaşımda önemli rol oynamaya başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, anestezi yöntemlerinin TDA sonrasında hastalarda postoperatif analjezi ve erken rehabilitasyon üzerindeki etkilerini karşılaştırmaktır.
Yöntem: Tek taraflı TDA hastalarının tarandığı bu retrospektif çalışmada, seçilmiş hastalardan iki grup oluşturuldu. Grup Epidural Anestezi (EA)’ye postoperatif dönemde epidural kateterden 0,03 mg kg-1 morfin, 10 cc salin uygulandı. Grup Adduktor Kanal Bloğu (ACB)+ popliteal arter ile arka diz kapsülü arasındaki boşluk bloğunda (IPACK) tek seferde ACB ve IPACK blokları için ayrı ayrı 10 mL %0,5 bupivakain, 10 mL %2 lidokain ve 20 mL lokal anestezik karışımları yapıldı. Ameliyat sonrası birincil sonuç Vizüel Analog Skala (VAS), ikincil sonuçlar fizik tedavi ambulasyon testi sonuçlarıydı.
Bulgular: Bu çalışmada primer sonuç olarak postoperatif ağrı skor oranları şu şekilde ölçüldü: VAS8: 5 / 4 (p=0,041); VAS12: 5 / 4 (p=0,004) ve VAS24: 4 / 3 (p=0,001) ve ACB + IPACK grubunda daha düşük ağrı skorları elde edildi. Timed up to go (TUG) testlerinde TUG24 36 / 34 (p=0,001), TUG48 32.5 / 30 (p=0,012) ve TUG72 20 / 12 olarak kaydedildi. Grup ACB + IPACK’de hem 24 hem de 48 saatte daha iyi ROM ölçümleri kaydedildi.
Sonuç: Grup ACB + IPACK’te daha iyi ağrı skorları, daha anlamlı ambulasyon değerleri ve daha az yan etki profili elde edildi.

OLGU SUNUMU
12. 
Lomber Disk Herni Cerrahisi Sonrası Tek Taraflı Hipoglossal Sinir Felci
Unilateral Hypoglossal Nerve Palsy After Lumbar Disk Herniation Surgery
Murat Izgi, Adem Halis, Sennur Uzun
doi: 10.54875/jarss.2024.45822  Sayfalar 69 - 71 (296 kere görüntülendi)
Dilin intrensek kasları, saf bir motor sinir olan 12. kranial sinir, Nervus Hypoglossus (NH) tarafından innerve edilir. Hava yolu yönetimini takiben ortaya çıkabilecek bir komplikasyon izole NH felcidir. Bu olgu sunumunda hastada meydana gelen izole tek taraflı hipoglossal sinir felci tartışılmıştır. Lomber disk herni cerrahisi planlanan 50 yaşında erkek hastaya rutin monitörizasyonun ardından indüksiyon uygulandı ve 8,5 mm spiralli endotrakeal tüp ile endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi. Ameliyat sonrası servise transfer edilen hastada 2 saat sonra dilde uyuşma, hareket kısıtlılığı ve konuşma güçlüğü şikayetleri başladı. Dilini ağzından çıkardığında sağa deviye olduğu görüldü. Hava yolu yönetiminin veya pron pozisyonun bu durumdan sorumlu olabileceği düşünüldü ve sağ izole NH felci tanısı konuldu. Hastaya bir hafta süreyle metilprednizolon tedavisi verildi. Bir ay sonra hasta sekelsiz olarak tamamen iyileşti. Endotrakeal entübasyon, maske ventilasyonu, bronkoskopi, laringeal maske kullanımının veya pron pozisyonun neden olduğu nöropraksinin nadir bir yan etkisi izole NH felcidir. Kısa süreli steroid tedavisi tipik olarak verilir ve tedavi edicidir. Herhangi bir şekilde hava yolu manipülasyonu geçiren hastalarda, izole NH felci olasılığının farkında olunmalıdır.

EDITÖRE MEKTUP
13. 
Editöre Mektup: Postoperatif Boğaz Ağrısı ve Bulantı-Kusma Hakkında
Letter to Editor: About Postoperative Sore Throat and Nausea-Vomiting
Sibel Çatalca, Özlem Özmete, Nesrin Bozdoğan Özyılkan
doi: 10.54875/jarss.2024.48278  Sayfalar 72 - 73 (279 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF