ISSN - 1300-0578 | e-ISSN - 2687-2242
JARSS - JARSS: 31 (4)
Cilt: 31  Sayı: 4 - 2023
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (436 kere görüntülendi)

2. 
Danışma Kurulu
Advisory Board

Sayfalar II - IV (418 kere görüntülendi)

3. 
Editörden
Editorial

Sayfalar V - VI (357 kere görüntülendi)

4. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar VII - VIII (332 kere görüntülendi)

DERLEME
5. 
Anestezinin Küresel Isınmaya Etkisi ve Sürdürülebilir Anestezi Gerçeği
The Impact of Anesthesia on Global Warming and the Reality of Sustainable Anesthesia
Gözde İnan, Zerrin Özköse Şatırlar
doi: 10.54875/jarss.2023.57804  Sayfalar 253 - 266 (611 kere görüntülendi)
Hava kirliliği, artan sıcaklıklar, sel, kuraklık ve vektör kaynaklı hastalıkların yayılmasındaki değişiklikler nedeniyle antropojenik iklim değişikliği, 21. yüzyılda insan sağlığına yönelik en büyük tehditlerden biridir. Hastanelerde sunulan sağlık hizmetlerinin kendisi de, iklim değişikliğinin çoğundan sorumlu olan karbondioksit ve diğer sera gazlarını üreterek çevresel kirliliğe katkıda bulunmaktadır. Ameliyathaneler, bir hastanenin en yoğun kaynak kullanılan bölümüdür ve önemli miktarda atık ve hastanenin geri kalanından üç ila altı kat daha fazla enerji tüketir. Bu derlemenin amacı, inhalasyon ve intravenöz anesteziklerinin, ameliyathanedeki atıkların ve tüketilen enerjinin çevreye olan etkilerini belirlemek ve bu etkilerin azaltılmasına yönelik öneriler sunmaktır.

ÖZGÜN ARAŞTIRMA
6. 
Modifiye Yale Preoperatif Anksiyete Skalasının 0-2 Yaş Türk Çocuklarında Geçerlilik ve Güvenirliliği
Validity and Reliability of the Modified Yale Preoperative Anxiety Scale in Turkish Children Aged 0-2
Barış Canbek, Handan Birbicer, Suleyman Demirel
doi: 10.54875/jarss.2023.94220  Sayfalar 267 - 276 (498 kere görüntülendi)
Amaç: Ebeveynden ayrılma, kötü bir anestezi öyküsü, ameliyathane ve tüm invaziv işlemler çocuk hastalarda psikolojik travmalara neden olabilmektedir. Bu olumsuz etkiler göz önüne alındığında farmakolojik ve fizyolojik değerlendirme kadar ameliyat öncesi dönemde psikolojik değerlendirme ve desteğin de önemli olduğu görülmektedir. Bu çalışmada Değiştirilmiş Yale Preoperatif Anksiyete Ölçeğinin (mYPAS) kısa formunun 0-2 yaş arası Türk çocuklarında geçerlilik ve güvenilirliğini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Mersin Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu onayı alındıktan sonra 0-2 yaş arası 264 çocuk hasta çalışmaya alındı. Medyan yaş 13,5 aydı (aralık 0,6-24 ay). 200 hastaya mYPAS ve 64 hastaya Konfor davranış ölçeği kullanıldı. Değerlendirmeler oyun odasında ve ameliyathanede olmak üzere üç farklı gözlemci tarafından iki kez yapıldı. Gözlemciler; yetkin pediatrik anestezi uzmanı, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı 5. yıl asistanlarıydı.
Bulgular: Üç gözlemci arasındaki uyumu değerlendirmek için hesaplanan ICC (Sınıf İçi Korelasyon Katsayısı) değeri çocuk oyun odasında yapılan ölçümler için 0,9857 (%95 CI 0,9748-0,9865), ameliyathanede yapılan ölçümler için 0,9902 (95% Cl 0.9894-0.9912) olarak bulundu. Çalışmamızda, ≥ 1 yaş grubunda sedasyon almayanların < 1 yaş grubuna göre daha yüksek anksiyete belirtileri gösterdiği saptandı (p<0,05).
Sonuç: Değiştirilmiş Yale Preoperatif Anksiyete Ölçeğinin Türkçe versiyonunun 0-2 yaş Türk çocuklarında ameliyat öncesi kaygı düzeylerinin değerlendirilmesinde yüksek geçerlilik ve güvenilirlikle kullanılabileceği belirlenmiştir. Ameliyat öncesi kaygı düzeyi birçok faktöre bağlı olarak artış gösterebilir. Çalışmamızda özellikle aile faktörü üzerinde duruldu ve aile tipi, anne eğitimi ve ailenin sosyoekonomik düzeyinin ameliyat öncesi kaygıda önemli olduğu belirlendi.

7. 
Propofolün Farklı Konsantrasyonlarının Rat Akciğer Mezenkimal Kök Hücreler Üzerindeki Etkisi
Effect of Different Propofol Concentrations on Rat Lung Mesenchymal Stem Cells
Sibel Catalca, Julide Ergil, Ferda Alpaslan Pinarli, Meral Saban Tiryaki, Ozlem Ozmete
doi: 10.54875/jarss.2023.05900  Sayfalar 277 - 283 (308 kere görüntülendi)
Amaç: Akciğer mezenkimal kök hücreleri (AMKH), organ bütünlüğünün korunmasında ve iyileşme süreçlerinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle akciğer hastalığı olan hastalarda bu hücrelerin sayı ve fonksiyonuna zarar verilmemesi son derece önemlidir. Akut veya kronik akciğer hastalığı olan hastalarda anestezi veya sedasyon ihtiyacı nedeniyle propofol uygulanabilir. Bu çalışmada, propofolün AMKH üzerindeki sitotoksik/proliferatif etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Yöntem: İn vitro ortamda üretilen mezenkimal kök hücrelere 25 µM (Grup P25), 50 µM (Grup P50), 100 µM propofol (Grup P100) veya 0 µM propofol (Grup P0) eklendi. Propofol eklendikten sonraki 6., 24., 48. ve 72. saatlerde hücre proliferasyon eğrisi ve normalize hücre indeksi değerleri xCELLigence real-time cell analyzer cihazından elde edildi.
Bulgular: Normalize hücre indeksi değerleri 6., 24., 48. ve 72. saatlerde Grup P100’de P25’e göre daha düşüktü. Normalize hücre indeksi değerleri, sadece 24. saatte ve Grup P100’de Grup P0’a göre daha düşüktü (p=0,001), ancak bu etkinin sonraki saatlerde devam etmediği görüldü.
Sonuç: Propofol yüksek dozlarda kullanıldığında sitotoksik etkiye sahiptir, ancak bu etkinin kalıcı olmadığı görülmüştür. Bu nedenle propofol anestezi ve yoğun bakım uygulamaları sırasında kullanılabilir ancak mümkün olan en düşük dozun tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

8. 
Kardiyak Cerrahi Sonrası Akut Karaciğer Hasarı: Retrospektif Gözlemsel Çalışma
Acute Hepatic Injury Following Cardiac Surgery: Retrospective Observational Study
Aslihan Aykut, Emine Nilgun Zengin, Zeliha Asli Demir
doi: 10.54875/jarss.2023.50133  Sayfalar 283 - 290 (992 kere görüntülendi)
Amaç: Kardiyopulmoner bypass (KPB) ve kardiyak cerrahi, vücut organları üzerinde çok sayıda sistemik etkiye sahip olabilir. Bu retrospektif çalışmanın amacı bu değişikliğin karaciğer enzimleri üzerindeki etkisini araştırmaktır.
Yöntem: On-pump koroner arter bypass greftleme (KABG) uygulanan 390 hastanın demografik verileri, komorbiditeler, preoperatif ve postoperatif laboratuvar verileri, intraoperatif kross klemp ve KPB süreleri, kan ve kan ürünü transfüzyonları, sıvı balansı, retrospektif olarak tarandı. Postoperatif alanin transaminaz değerine göre iki kat ve daha fazla artış görülmesi akut hepatik hasar (Grup AHI) olarak kabul edildi. Akut hepatik hasar bağımsız prediktörlerinin bulunması için çok değişkenli lojistik regresyon yapıldı.
Bulgular: Grup AHI’de vücut kitle indeksi ve hiperlipidemi ile diabetes mellitusu olan hasta oranı anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). Benzer şekilde intraoperatif dönemde taze donmuş plazma (TDP), trombosit transfüzyonu ve insülin, dopamin ve adrenalin ihtiyacı AHI grubunda daha yüksek bulundu (p<0,05). Grup AHI’da KPB süresi daha uzun ve toplam idrar hacmi daha azdı (p<0,05). Kardiyopulmoner bypass pompasından ayırmada intraaortik balon pompası (İABP) ve/veya ekstrakorporeal membran oksijenasyonu (ECMO) ihtiyacı Grup AHI’de daha fazla hastada görüldü (p=0,021). Çok değişkenli lojistik regresyon analiz sonuçlarına göre, hiperlipimedisi olan hastalarda 2,27 (1,144-4,543, %95 CI, p=0,019), intraoperatif 3-4 ünite TDP ihtiyacı olan hastalarda 2,84 (1,077-7,494, %95 CI, p=0,035) ve KPB çıkışı İABP ve/veya ECMO ihtiyacı olan hastalarda 4,37 (1,107-17,264, %95 CI, p=0,035) kat fazla AHI görülme riski vardı.
Sonuç: Hiperplidemi, TDP transfüzyonu ve İABP ve/veya ECMO ihtiyacı ile kardiyak cerrahi sonrası AHI arasında sağlam bir ilişki vardır.

9. 
Böbrek Transplantasyonunda Ortalama Arter Basıncı Kontrolünün Erken Dönem Greft Fonksiyonu Üzerindeki Etkisi
Mean Arterial Pressure Control Impact on Early Graft Function in Kidney Transplantation
Mustafa Bajraktari, Rudin Domi
doi: 10.54875/jarss.2023.26056  Sayfalar 291 - 295 (739 kere görüntülendi)
Amaç: Son dönem böbrek hastalığı için böbrek transplantasyonu en iyi tedavi yöntemidir. Erken greft fonksiyonu böbrek nakli başarısı için kritik öneme sahiptir. Bu çalışmanın amacı ortalama arter basıncının (OAB) erken greft fonksiyonunu ve biyokimyasal sonuçları nasıl etkilediğini görmektir.
Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya Ocak 2007 ile Aralık 2022 tarihleri arasında, Arnavutluğun Tiran şehri Transplant Merkezi Hastanesinde canlı donörlerden böbrek transplante edilmiş hastalar dahil edildi. Bir grupta OAB 100 mmHg’nin üzerindeydi (68 hasta). İkinci grupta OAB 85-100 mmHg arasında (74 hasta) ve diğer grupta 85 mmHg’nin altında (52 hasta) idi. Ameliyat sonrası ilk üç gün ve altıncı günde serum kreatinininde düşüş miktarı takip edildi. Bu çalışmada istatistiksel hesaplama için korelasyon analizi, varyans analizi testi (ANOVA) ve çok değişkenli analiz tekniği kullanıldı.
Bulgular: Ameliyat sonrası birinci, ikinci ve üçüncü günlerde, birinci ve ikinci grupların ortalama serum kreatinin değerleri üçüncü grubun ortalama değerleriyle benzerdi. Klempin çıkarılması sırasındaki ortalama OAB birinci grup için 108,64 mmHg, ikinci grup için 95,28 mmHg ve üçüncü grup için 80,18 mmHg idi ve ortalama OAB 78 ila 118 mmHg arasında değişiyordu. Ameliyat sonrası birinci, ikinci, üçüncü ve altıncı günlerde ilk iki grup arasında anlamlı bir fark yokken, ameliyat sonrası birinci, ikinci ve üçüncü günlerde üçüncü gruba kıyasla birinci ve ikinci gruplar arasında anlamlı farklar vardı.
Sonuç: Erken greft fonksiyonu ortalama OAB’nin 85 mmHg’den yüksek olmasını ve yeterli sıvı hidrasyonunu gerektirir.

10. 
Ürolojik Cerrahi Sonrasında Akut Böbrek Hasarında Düşük Akım Anestezide Sevofluran ve Desfluranın Etkisi
The Effect of Sevoflurane and Desflurane on Low-flow Anesthesia in Acute Kidney Injury After Urological Surgery
Meryem Onay, Gulay Erdogan Kayhan, Ozlem Yilmaz, Semih Boyaci, Ata Ozen, Birgul Buyukkidan Yelken
doi: 10.54875/jarss.2023.71601  Sayfalar 296 - 303 (509 kere görüntülendi)
Amaç: Akut böbrek hasarı (ABH), nonkardiyak cerrahi sonrası postoperatif mortalite ve morbidite ile ilişkilendirilmektedir. Bu çalışmada, özellikle renal fonksiyon bozukluğu yönünden artmış risk teşkil eden ürolojik cerrahilerde sevofluran (SEV) ve desfluranın (DES) düşük akım anestezide ABH üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya Ocak 2021- Aralık 2022 arasında sevoflurane ve desfluran ile düşük akım anestezi (1 L dk⁻¹) altında, en az 2 saat süren ürolojik cerrahi geçiren hastalar alındı. Hastaların cinsiyet, yaş, vücut kitle indeksi, ASA skoru, hipertansiyon ve diyabetes mellitus gibi komorbidite öyküsünü içeren demografik veriler incelendi. Preoperatif ve postoperatif 48. saat renal fonksiyon parametreleri ve operasyon özellikleri tarandı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 99 hastanın verileri dahil edildi. Hastalar Grup SEV (n=51) ve Grup DES (n=48) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Gruplar arası demografik veriler, cerrahi operasyon ve preoperatif laboratuvar değerleri arasında fark yoktu. İntraoperatif kalp atım hızı, ortalama kan basıncı ve bispektral indeks değerlerinde gruplar arası fark yoktu. Postoperatif 48. saatte bakılan üre, kreatinin ve glomerüler filitrasyon hızı değerleri gruplar arası benzerdi. Akut böbrek hasarı yönünden gruplar arasında fark yoktu (Grup SEV: 12, Grup DES: 12, p=0,630).
Sonuç: Desfluran ile karşılaştırıldığında, düşük akım sevofluran anestezisinin, ürolojik cerrahilerde ABH gelişimi yönünden benzer etkiye sahip olduğu gözlendi.

11. 
Dorsal Kök Ganglion Pulse Radyofrekans ile Eş Zamanlı Uygulanan Transforaminal Epidural Enjeksiyonda Steroid ve Lokal Anestezik Kombinasyonu ile Tek Başına Lokal Anesteziğin Ağrı Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması
Comparison of the Effects of Steroid and Local Anesthetic Combination versus Local Anesthetic alone on Pain in Transforaminal Epidural Injection Applied Simultaneously with Dorsal Root Ganglion Pulse Radiofrequency
Ulku Sabuncu, Sukriye Dadali, Gulcin Babaoglu, Erkan Yavuz Akcaboy, Saziye Sahin, Seref Celik, Mustafa Yemliha Ayhan, Yagmur Can Dadakci
doi: 10.54875/jarss.2023.37039  Sayfalar 304 - 309 (346 kere görüntülendi)
Amaç: Bu araştırmanın amacı lomber radiküler ağrısı olan hastalarda, dorsal kök ganglionu pulse radyofrekans (DRG-PRF) uygulaması öncesi yapılan transforaminal enjeksiyonda (TFESI) steroid ve lokal anestezik (LA) kombinasyonunun, sadece lokal anesteziğe göre ağrı düzeyine etkilerini karşılaştırmaktır.
Yöntem: Çalışmaya toplam 124 hasta dahil edildi. Rutin işlem öncesi hazırlıkları takiben, Grup S’ye (steroid enjeksiyonu yapılan) (n=62) DRG-PRF öncesi 8 mg deksametazon ve %0,25’lik bupivakain içeren 5 mL solüsyonla TFESI uygulandı. Grup NS’ye (steroid uygulaması yapılmayan) (n=62) ise 5 mL %0,25’lik bupivakain ile TFESI uygulandı. Sonrasında ise her iki gruba da 4’er dakika 42°C, DRG-PRF uygulandı. Hastaların işlem öncesi, işlem sonrası 3.,6. hafta ve 3. ayda Visual Analog Skala (VAS) skorları kaydedildi.
Bulgular: Her iki grupta hastaların işlem öncesi VAS skorları, demografik verileri ve işlem uygulanan seviyeleri benzerdi. Grup NS’de 3., 6. hafta ve 3. ay VAS değerleri bazal değere göre anlamlı olarak farklı iken, kendi aralarında benzerdi (p<0,001, p>0,05). Grup S’de ise 3. hafta ve 3. ay VAS skorları anlamlı olarak farklı idi (p= 0,034). Her iki grupta da VAS’ta %50’den fazla azalma anlamlı ağrı kontrolü olarak kabul edildiğinde, gruplar arasında 3., 6. hafta ve 3. ayda fark yoktu (sırasıyla p=0,353, p=0,360 ve p=0,276).
Sonuç: Lomber radiküler ağrı tedavisinde, DRG-PRF uygulaması etkilidir. Transforaminal enjeksiyonda, steroid uygulanmayan grupta DRG-PRF’nin etkisinin daha uzun sürdüğü gözlenmiştir.

12. 
Anestezi ve Yoğun Bakım Ünitelerinin Vazgeçilmezi: End-Tidal Karbon Dioksit ve Kapnografi: 1980-2022 Döneminde Bir Bibliyometrik Analiz
Indispensable for Anesthesia and Intensive Care Units: End-Tidal Carbon Dioxide and Capnography: A Bibliometric Analysis during 1980-2022
Emine Nilgun Zengin, Yusuf Ozguner
doi: 10.54875/jarss.2023.57070  Sayfalar 310 - 324 (551 kere görüntülendi)
Amaç: Bu çalışmada end-tidal karbondioksit (ETCO₂) ve kapnografi konusunda geçmişten günümüze çeşitli bibliyometrik atıf analiz yöntemleri kullanılarak en çok atıf alan ilk 50 yayının belirlenmesi ve ortak atıf analizleri ile konunun düşünce yapısının ortaya konulması amaçlanmıştır. Ayrıca bu alanda en aktif yazarları, kurumları, dergileri, ülkeleri belirlemeyi ve küresel verimliliği niceliksel olarak ortaya koymayı amaçladık.
Yöntem: Web of Science veri tabanından ETCO₂ ile ilgili 1980 ile 2022 yılları arasında yayınlanan toplam 2508 yayın indirildi ve alıntı ve ortak alıntı analizleri kullanılarak analiz edildi. Atıf ve ortak atıf analizleri için VOSviewer (Sürüm 1.6.19) yazılımından yararlanılmış ve bibliyometrik ağ görselleştirme haritaları oluşturulmuştur.
Bulgular: En yüksek ETCO₂ yayın üretkenliğine sahip ilk 3 ülke ABD (1008), İngiltere (220) ve Kanada'dır (118). İlk 3 dergi Anesthesia and Analgesia (148), Anaesthesia (127) ve Anesthesiology (89) idi. En aktif kurumlar Birleşik Krallık Araştırma Kütüphaneleri (98), Harvard Üniversitesi (80) ve Kaliforniya Üniversitesi (71) idi. İlk 3 yazar Petak F. (22), Tusman G. (22) ve Weil MH idi. (19). Toplam atıf bakımından ilk 50 makalenin atıf sayısı 83 ile 448 arasında değişirken, yıllık ortalama atıf sayısı 5,39 ile 16,23 arasında değişmektedir. En çok atıf yapılan ilk 50 makale içerisinde en çok yayına sahip olan ilk iki dergi Annals of Emergency Medicine (8 makale) ve Anesthesia and Analgesia (4 makale) idi.
Sonuç: Küresel olarak geçmişten günümüze ETCO₂ ile ilgili yayınlarda artan bir trend gözlemlenmektedir. Literatürde ETCO₂ geliştirilmesindeki araştırma liderliği, ağırlıklı olarak ekonomik açıdan güçlü gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler tarafından yapılmaktadır. Alıntı ve ortak alıntı analizlerinin değerlendirilmesi, ETCO₂/kapnografi ile ilgili en etkili çalışmaların sedasyon, endotrakeal entübasyon, kardiyopulmoner resüsitasyon (CPR)/kardiyak arrest ve ölü boşluk konularına odaklandığını ortaya koymaktadır.

13. 
Laparoskopik Kolorektal Cerrahi Geçiren Hastalarda Epidural Analjezinin Pleth Değişkenlik İndeksi ile Hedefe Yönelik Sıvı Tedavisi Üzerine Etkisi
Effect of Epidural Analgesia on Goal-Directed Fluid Therapy with Pleth Variability Index in Patients Who Underwent Laparoscopic Colorectal Surgery
Ayse Ceren Doganozu, Onat Bermede, Cihangir Akyol, Necmettin Unal
doi: 10.54875/jarss.2023.68725  Sayfalar 325 - 332 (349 kere görüntülendi)
Amaç: ERAS protokolünün en kritik parametrelerinden biri perioperatif sıvı yönetimidir. Hedefe yönelik sıvı tedavisinin bu açıdan pek çok avantajı vardır. Bu çalışmada laparoskopik abdominal cerrahi geçiren hastalarda epidural analjezinin intraoperatif sıvı replasmanı ve postoperatif derlenme üzerine etkisinin olup olmadığını incelemeyi amaçladık.
Yöntem: Genel anestezi altında elektif laparoskopik kolon cerrahisi uygulanan 18-75 yaş arası ASA I-III 46 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar epidural analjezi uygulananlar ve epidural analjezi uygulanmayanlar (intravenöz, IV analjezi grubu) olarak iki gruba ayrıldı. Her iki grupta da Pleth Değişkenlik İndeksi (PVI) monitorizasyonu ile amaca yönelik sıvı tedavisi düzenlendi.
Bulgular: Verilen sıvı miktarı ve hemodinamik parametreler açısından gruplar arasında fark yoktu. İntraoperatif PVI trendi, IV analjezi grubunda stabilken, epidural analjezi grubunda anlamlı olarak azaldı. (p=0,03). Epidural analjezi grubunda ameliyat sonundaki vücut sıcaklığı, başlangıca göre anlamlı olarak düşüktü (p<0,001). Ancak IV analjezi grubunda vücut sıcaklığında anlamlı değişiklik gözlenmedi (p=0,182). Gruplar arasında hastanede kalış süresi, postoperatif komplikasyonlar ve klinik iyileşme süresi açısından fark yoktu.
Sonuç: Genel anestezi altında yapılan laparoskopik kolorektal cerrahide epidural analjezi uygulamasının Iv analjezi grubuna göre hedefe yönelik sıvı tedavisi, postoperatif süreç ve derlenme süresi açısından bir avantajı yoktur. Pleth Değişkenlik İndeksi’nin intraoperatif sıvı tedavisi optimizasyonundaki etkinliği için daha ayrıntılı değerlendirmelere ihtiyaç vardır.

14. 
Ağrı Tanımı ve Yönetimi Konusunda Sağlık Profesyoneli Bilgisi, Kısa Kursların Ön Test ve Son Test Sonuçları
Healthcare Professional Knowledge on Pain Definition and Management, Pre-test and Post-test Results of Short Courses
Mesut Bakir, Sebnem Rumeli, Arzu Ozel
doi: 10.54875/jarss.2023.25152  Sayfalar 333 - 338 (429 kere görüntülendi)
Amaç: Çoğu sağlık çalışanı, ağrı yönetimi becerilerini çalışma hayatında edinir. Genellikle iş hayatında bir ekip olarak çalışmak için hazırlıksızlardır. Bu çalışma, yardımcı sağlık profesyonelleri arasında ağrı yönetimi bilgisini ve ağrı yönetimi konusundaki mezuniyet sonrası eğitim gereksinimlerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yöntem: Bu çalışma, 1 Nisan 2021-15 Haziran 2021 tarihleri arasında prospektif anket/ölçek çalışması olarak yapılmıştır. Etik kurul onayı alınarak, üniversite hastanemizin tüm servislerinde görev yapan hemşire, ebe, sağlık memuru ve anestezi teknikeri olmak üzere toplam 578 yardımcı sağlık personeli ile görüşülmüştür.
Bulgular: Katılımcılara temel ağrı tanımları soruldu. Eğitim sonrasında Vizüel Analog Skalanın (VAS) doğru değerlendirilmesinde (p<0,001) ve nöropatik ağrı tanımlarında (p<0,001) anlamlı artış görüldü. Katılımcıların opioid veriliş yollarına ilişkin bilgisi grup 1’de %44,6’dan (n=164) grup 2’de %65,7’ye (n=251) yükseldi (p<0,001). Kronik ağrıda meperidin/petidin kullanılmadığını bilen katılımcılar grup 1’de %14,1 (n=52), grup 2’de %38,5 (n=147) idi (p<0,001).
Sonuç: Ağrı eğitimi almamış ya da bilgisi yenilenmemiş sağlık personelleri ile uygun ağrı yönetimini sağlamanın zor olduğunu düşünüyoruz. Ancak mezuniyet sonrası ağrı yönetimi eğitimi ile kavrama ve farkındalık geliştirilebilir.

15. 
Perioperatif Hipotermi ve İlişkili Faktörler: Prospektif Kohort Çalışma
Perioperative Hypothermia and Associated Factors: A Prospective Cohort Study
Yavuz Kelleci, Ruslan Abdullayev, Gul Cakmak, Haluk Ozdemir, Tumay Umuroglu, Ayten Saracoglu
doi: 10.54875/jarss.2023.29964  Sayfalar 339 - 348 (489 kere görüntülendi)
Amaç: Perioperatif hipotermi, koagülopati, azalmış bağışıklık fonksiyonları, uzamış ilaç klirensi ve kardiyovasküler komplikasyonlar dahil olmak üzere birçok sonucu olan zararlı bir durumdur. Bu çalışmada genel anestezi sırasında perioperatif hipotermi insidansını, ilişkili risk faktörlerini ve sonuçlarını göstermeyi amaçladık.
Yöntem: Bu prospektif kohort çalışma için, bir aylık bir süre içinde genel anestezi altında herhangi bir elektif operasyon planlanan Amerikan Anesteziyologlar Derneği fiziksel durumu I-III olan 18-75 yaş arası hastalar alındı. Hastaların vücut sıcaklıkları preoperatif ünitede, ameliyat salonunda indüksiyondan önce, operasyonun ikinci saatinde, operasyon sonunda; ameliyat sonrası derlenme ünitesinin girişinde ve çıkışında tıbbi kızılötesi termometre kullanılarak ölçüldü. Hastaların demografik ve hemodinamik özellikleri, cerrahi büyüklükleri, ameliyat ve anestezi süreleri, ısıtma yöntemleri, hastane ve yoğun bakım ünitesin (YBÜ) yatış süreleri kaydedildi.
Bulgular: Kayıtlı 290 hastanın altmış beşinde (%22,4) perioperatif hipotermi gelişti. Anestezi ve cerrahi süresi hipotermili hastalarda daha uzundu (p<0,001). Hastaların hastanede kalış süreleri de hipotermisi olan hastalarda daha uzundu (p<0,001). Hipotermili hastaların yoğun bakıma yatışları normotermili hastalara göre anlamlı olarak daha yüksekti (%2,7’ye karşı %9,2, p=0,030).
Sonuç: Perioperatif hipotermi, bu bağlamda yayınlanan birçok klinik uygulama kılavuzuna rağmen sorun olmaya devam etmektedir. Orta büyüklükte ve majör tip ameliyatlar daha fazla perioperatif hipotermi ile sonuçlandı. Perioperatif hipotermi, daha uzun operasyon ve anestezi süreleri, hastanede kalış süreleri ve daha yüksek YBÜ yatışları ile de anlamlı şekilde ilişkiliydi. Hipotermiyi önlemek için perioperatif dönem boyunca rutin monitörizasyon ve aktif ısıtma yapılmalı, bu konuda güncel uygulama kılavuzları takip edilmelidir.

16. 
Türkiye’de Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniklerinde Görev Yapan Hekimlerin Hızlı Seri Entübasyon Konusundaki Bilgi, Beceri ve Uygulamalarının Değerlendirilmesi: Anket Çalışması
Evaluation of the Knowledge, Skills and Practices on Rapid Sequence Intubation of Physicians Working in Anesthesiology and Reanimation Clinics in Turkey: Survey Study
Feyza Çalışır
doi: 10.54875/jarss.2023.72602  Sayfalar 349 - 356 (697 kere görüntülendi)
Amaç: Hızlı seri entübasyon (HSE) anestezi, acil tıp ve yoğun bakım hekimleri tarafından hava yolunun hızlı kontrol altına alınması gereken durumlarda kullanılır. Pulmoner aspirasyon riski olan hastalarda, yetersiz ventilasyon nedeniyle akut solunum yetmezliği gelişmiş hastalarda ve mental durum bozukluğuna bağlı hava yolunun korunması gereken durumlarda HSE endikasyonu doğar. Hızlı seri entübasyonda apneik ve havayolunun korumasız olduğu süreler ile pulmoner aspirasyonla ilişkili risklerin en aza indirilmesi hedeflenir. Çalışmanın amacı Türkiye genelinde Anesteziyoloji ve Reanimasyon kliniklerinde çalışan hekimlerin yetişkin ve pediatrik hastaların HSE’si konusunda bilgi, beceri ve tutumlarını değerlendirmektir.
Yöntem: Çalışmada, yetişkin ve pediatrik hastaların HSE’si hakkında sorulardan oluşan anket formu anestezi uzmanlarına gönderilerek yanıtlamaları istenmiştir.
Bulgular: Bu ankette katılımcıların %38,1’i araştırma görevlisi, %40,5’i uzman hekim, %21,4’ü öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Hızlı seri entübasyon yönetimi konusunda yeterliliğine “kesinlikle katılıyorum” ve “katılıyorum” cevapları sırayla %16,7 ve %50 idi. Çalıştığı klinikte HSE için mevcut bir protokolü olan katılımcı oranı sadece %38,1 idi. Yetişkin hastalarda HSE endikasyonu en sık akut batın (%78,6) iken, pediatrik hastalarda regürjitasyon ve aspirasyon riskinin yüksek olduğu durumlar (%97,6) olarak yanıtlandı.
Sonuç: Türkiye’de anestezi uzmanlarının HSE konusunda standart yazılı bir protokolü yoktur. Fakat pratikte deneyime dayalı uygulamaları benzerdir. Hızlı seri entübasyonda yetişkin ve pediatrik hasta grupları için yaklaşımlar da benzerdir. Hızlı seri entübasyon pratiği uygulayıcının tecrübesi, uygulama yeri ve vaka türüne göre değişkenlik gösterebilir. Fakat HSE konusunda yapılacak çalışmaların bulguları ile kanıta dayalı yönergelerden oluşturulan standart bir HSE protokolü uygulayıcılar için yararlı olabilir.

17. 
Koroner Arter Bypass Greftleme Öncesinde İntravenöz Demir Desteğinin Etkisi
Impact of Intravenous Iron Supplementation Before Coronary Artery Bypass Grafting
Mehmet Cahit Saricaoglu, Onat Bermede
doi: 10.54875/jarss.2023.33603  Sayfalar 357 - 362 (318 kere görüntülendi)
Amaç: Mevcut çalışmalarda, preoperatif anemi varlığı yüksek eritrosit süspansiyonu transfüzyonu, uzamış hastanede kalış süresi, akut böbrek hasarı, miyokard infarktüsü, inme ve artmış mortaliteyi içeren sorunlu perioperatif dönemle ilişkili bulunmuştur. Bu retrospektif çalışmanın amacı elektif koroner arter bypass greft (KABG) cerrahisi uygulanan hastalarda preoperatif intravenöz demir desteğininin postoperatif olumsuz olaylar üzerine etkisini incelemektir.
Yöntem: Tek merkezli, retrospektif, gözlemsel bu çalışmada, 2016-2019 yılları arasında KABG yapılan hastalar araştırılmıştır. On sekiz yaş üzeri, demir eksikliği anemisi olan (DEA) ve elektif KABG yapılmış hastalar bu çalışmaya dahil edilmiştir.
Bulgular: Bu çalışma popülasyonunun ortanca yaşı 66 (39-80) olup, 84 (%51.2)’ü erkeklerden oluşmaktadır. Preoperatif demir desteği alanlar istatistiksel olarak daha kısa hastanede kalış süresi ve daha düşük hastane mortalitesi ile ilişkili bulunmuştur. Demir desteği almayan DEA olan hastalarda ameliyat sonrası daha fazla eritrosit süspansiyonu transfüzyonu gerekmiştir. İzole KABG yapılan DEA olan hastalarda demir desteği bağımsız olarak hastane mortalitesi riskinin azalması ile ilişkili bulunmuştur. Ayrıca preoperatif hemoglobin düzeyindeki 1 birim azalmanın, mortalite riskini 1,8 kat artırdığı görülmüştür.
Sonuç: Bu çalışmada, ameliyat öncesi intravenöz demir desteğinin, daha kısa hastanede kalış süresi ve perioperatif dönemde kırmızı kan hücresi transfüzyonu gereksinimlerinin azalması ile ilişkili olduğu bulundu. Demir ile önceden tedavi edilmiş hastalarda hastane içi mortalite anlamlı derecede düşüktü.

18. 
Kanser Hastalarının Ağrı Kontrolünde Yetersizlikler ve Yaklaşım Farklılıkları: Algoloji Bilim Dalının Etkinliğinin Değerlendirilmesi
Inadequancy and Differences about the Attitudes in Pain Control of Cancer Patients: Assessment of Algology Department
Taner Çalışkan, Nalan Örnek Çelebi
doi: 10.54875/jarss.2023.65707  Sayfalar 363 - 371 (536 kere görüntülendi)
Amaç: Günümüzde %90-95 oranında ağrıyı kontrol altına almak mümkündür. Ancak hâlâ kanser ağrısı istenilen düzeylerde tedavi edilememektedir. Bu çalışmada, kanser hastalarının ağrı deneyimlerinin araştırılması, sorumlu doktorlar ve hemşirelerin ağrı tedavisi ile ilgili yaklaşımlarının gözden geçirilmesi, kanser ağrı yönetimindeki engellerin belirlenmesi, algoloji bilim dalının etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: 01.04.2011–31.07.2011 tarihleri arasında çeşitli servislerde takip edilmekte olan 202 kanser hastası ve bu hastalardan sorumlu 85 hemşire, 97 doktor anketlerle değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 15.0 programında yapılmıştır. Tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır.
Bulgular: Hastaların %95’i analjezik tedavi almalarına rağmen, %61,9’unun ağrısı vardı, %55,8‘inde VAS (Visual Analog Skala) skoru 5 ve üzerindeydi. Algoloji’nin takibine alındıktan sonra bu oran %25’e düşmüş, hastaların %88,6’sının kısmen ya da tamamıyla ağrılarının geçtiği tespit edilmiştir. Hemşire grubunun yarıya yakınının üniversitede yeterli eğitim almadığı halde %78,8’inin mezuniyet sonrası eğitimlere katılmıştır. Buna rağmen hemşirelerin %58‘inin analjezik ilaçların etki mekanizmaları ve yan etkileri konusunda kısmen bilgi sahibi olduğu görülmüştür. Doktorların yüzde 65’i haftada en az bir defa, ağrısı olan kanser hastasıyla karşılaştığı halde yaklaşık yarısının ağrı tedavisinde kendisini yetersiz veya çok yetersiz hissettiği ortaya çıkmıştır. Ağrı tedavisindeki başlıca engeller; ağrının değerlendirilmesinin yetersiz kalması, opioidlere bağımlılık endişesi, opioidlerin yan etkilerinden çekinme, ağrı tedavisine öncelik verilmemesi, bilgi eksikliği, opioid vermekte hemşirelerin yetersiz kalmasıdır.
Sonuç: Bu çalışma doktorların ve hemşirelerin kanser ağrısı ve tedavisi ile ilgili bilgi eksikliklerine ve aşırı kaygılara işaret etmektedir. Kanserleri de içeren kronik ağrılarda opioid kötüye kullanımı veya bağımlılığı çok az görülmesine rağmen “opiofobi”, hâlâ kanser ağrı tedavisinde en önemli sorunlardan birisidir. Ağrıyı etkin bir şekilde tedavi edebilmek ve engelleri azaltmak için seçilecek en uygun yöntem, multidisipliner yaklaşımın benimsenmesi ve bu konuda merkezi rol oynayan algolojinin etkinliğinin artırılmasıdır.

19. 
Geriatrik Kalça Kırığı Cerrahisinde Gecikme: Perioperatif Anesteziyolojik Yönetimle İlişkili Faktörlerin ve Bunların 30 Günlük Mortalite ve Morbidite Üzerindeki Etkisinin Retrospektif Analizi
Delay in Geriatric Hip Fracture Surgery: Retrospective Analysis of Factors Associated with Perioperative Anesthesiologic Management and Their Impact on 30-Day Mortality and Morbidity
Asude Ayhan, Elvin Kesimci, Cagla Yazar, Nukhet Akovali
doi: 10.54875/jarss.2023.80269  Sayfalar 372 - 379 (431 kere görüntülendi)
Amaç: Kalça kırıklarında cerrahi tedavi olumlu sonuçlar ile birliktelik göstermesine rağmen özellikle yaşlı olgularda iyileşme ve rehabilitasyon sürecini eşlik eden hastalıklar ile ameliyat öncesi optimizasyon belirlemektedir. Bu çalışma, söz konusu hasta grubunda, cerrahi girişimin zamanlamasında anesteziyolojik yönetimin rolünü ve hasta ile ilişkili faktörleri değerlendirmektedir.
Yöntem: Üçüncü basamak akademik bir sağlık kuruluşunda akut kalça kırığı nedeniyle ameliyat edilen 240 geriatrik olgu çalışma grubunu oluşturdu. Perioperatif anestezi yönetimi ile ilişkili ameliyat öncesi, sırası ve sonrasındaki değişkenler retrospektif olarak değerlendirildi. Otuz günlük mortalite ve morbidite birincil ve ikincil sonuçlar olarak tanımlandı.
Bulgular: Olguların hastaneye kabulü ile cerrahi tedavi zamanı arasında geçen ortanca süre 1 gündü. Ameliyat sonrasında hastaların yaklaşık %29’u yoğun bakıma transfer edildi. Hastanede kalış süresi 5 gün (ortanca) iken, 30 günlük mortalite oranı %1,3 olarak hesaplandı. Amerikan Anesteziyoloji Derneği (ASA) fiziksel durum sınıfı 30 günlük mortaliteyi etkileyen en yaygın belirleyici olarak bulundu.
Sonuç: Geriatrik yaş grubunda akut kalça kırıklarının cerrahi tedavisinin zamanlamasında en uygun süre konusunda henüz fikir birliğine varılamamıştır. Bu çalışmanın bulguları, söz konusu hastalarda hastalık ve tedavi seyrini belirleyen temel etmenlerin ASA fiziksel durum sınıfı ve fonksiyonel durum olduğunu göstermiştir. Dolayısı ile bu hastaların optimizasyonunun sağlanması için perioperatif anestezi yönetimine öncelik verilmesi tavsiye edilmektedir.

20. 
Dizin
Index

Sayfalar 380 - 385 (277 kere görüntülendi)
Makale Özeti |Tam Metin PDF